Cengiz ÇETİK- Şair, Yazar, Öğretmen
Köşe Yazarı
Cengiz ÇETİK- Şair, Yazar, Öğretmen
 

TÜRKİYE’NİN ALTINI OYAN MADENLERE KARŞI ZEYTİNLİKLER

                 Türkiye... Canım Türkiye...  Çölleşen bir Türkiye oluyorsun gün geçtikçe, ama çoğumuz daha olayın ciddiyetinin farkında bile olmadan seyrediyor, film seyreder gibi… Yıllarca sürüyor, hatta bazı ağaçların yetişmesine bir ömür yetmiyor çoğu kez…  Fakat o güzelim ormanları üç beş kişinin taş ocağı, altın madeni adı altında üç günde katletmesine göz yumuluyor. Seyrediliyor… Seyredenlerden biri de, madenlerin bıraktığı enkazlarından sonra, fidan dikme kampanyası düzenleyenler olsa gerek... Güler misin, ağlar mısın? O güzelim ormanın, toprağın tahrip edilirken sen neredeydin?  Eskiden ormandan bir ağaç kesene ağır cezalar veriliyordu. Şimdi ise köylüler ormanlarını korumak için kol kanat oluyor. Rantiyecilerin; topraklarını, sularını, havasını, hayvanlarını, ağaçlarını yok edenlere karşı mücadele etmeye başladı, yurdun birçok yerinde. Çünkü taş ocaklarından çıkan taşlar yenmiyor, madenlerden çıkarırken doğaya zarar veriyor. Meyve ağaçları, hayvanlar, bitkiler ve insanlar ölüyor. Çünkü suları kirleniyor, meyve ve sebzeleri tozdan iyi yetişmiyor, yerleşim yerine yakın ocaklardaki patlamalar evleri sarsıyor, deprem etkisi yaratıyor bazen. Evlerin camları bile zarar görüyor. ÖNCELİK DOĞA OLMALI. Doğa olmadan, insan olmaz. Kaz Dağ’larının durumu en büyük kanıt. Şimdi ağaçlandırma yapılacakmış… Peki, o ağaçlandırma yapacağınız yerdeki ağaçları yok edilmesini önleseydiniz başlangıçta… NEDEN? Çünkü oradaki canlılar, çevredeki insanlar ve doğa düşünülmedi. Şimdi bir kampanya yapalım ve ağaçlandıralım. Sonrada çıkıp biz şu kadar ağaç diktik diye övünelim. Peki, bardağın diğer tarafına bakalım, ne kadar ağaç kestirdiniz. Diktiğiniz ağaçların yanında ne kalıyor. Dikilen ağaçların yetişmesi kaç yıl alacak? Oradaki doğal ortam, ekolojik dengeyi ne hale getirdiniz, bunları da hesaba kattınız mı? Şimdi Karadeniz’in o eşsiz güzelliklerini yok etme yarışına giriyorlar. Ormanlar birer birer yok ediliyor. Oradaki halkın geçim kaynakları yok oluyor. Bir zamanlar Kızılderililer yabancılar gelmeden huzur içinde ekip biçip doğayla barışık yaşarken, beyaz adamlar gelip ellerinden topraklarını alınca, ekmeksiz, yiyeceksiz, topraksız yaşanamayacağını anladılar. Şimdi ormanlar yok edilip, verimli topraklar verimsizleşince ne olacak? Çiftçi üretici toprağından yiyeceğini alamayacak ve yiyecek olmayınca, üretmeyince dışarıdan yiyecek İTHAL edilecek. Sonuçta kim kazanacak üç beş kişi, kim kaybedecek milyonlarca üretici. Bu topraklarda şehit olanlar, toprağımızı gelecek kuşaklara emanet etti. O toprakların yok edilmesine ve yabancılara satılmasına kanlarını helal ederler mi? Onlar, kendi çocukları, anaları, babalarının rahatça yaşaması, üretmesi ve başkalarına muhtaç olmadan özgürce yaşamaları için hayatlarını verdiler. Kanla savunulan bu toprakların parayla satılıp, halkın istemediği bir kararla yok edilmesini ne şehitler, ne de yaşayan halk affeder.  Antalya’nın da birçok yerine madenler açılıyor; Hem de yerleşim yerine yakın, hem de insanların geçtiği yollara yakın… Örnek mi?  Kumluca’dan Antalya’ya giderken yola yakın olan taş ocağı çoğu kez patlamaları nedeniyle yol trafiğe kapatılıyor, Finike’deki Turunçova tarafındaki taş ocakları, mermer ocakları tozları çevredeki meyvelerin verimini düşürüyor, insanlar o yakınlarda yaşarken toz yutuyor, sağlıklarından oluyor… ZEYTİN AĞAÇLARI KURUYOR. ARILARIN YAŞAM ALANI DARALIYOR. TOPRAK ÖLÜYOR… İÇME SULARI KİRLENİYOR, İNSANLAR HASTALANIYOR… Madenler böyle giderse bizi ileride Arabistan çöllerinden farksız bir çevreye mahkûm eder. Çünkü kısırlaşan toprak eski haline gelmesi o kadar kolay değildir. 1cm kalınlığında bir toprağın oluşması 300 yıla kadar uzandığını uzmanlar söylüyor. Toprağın olmadığı yerde gıda üretimi olamaz. Toprağı ve toprağın üzerindeki bitkileri korumak, vatanı korumak gibi olmalı… Andre Theuriet’in dediği gibi “Vatanın kalbi ormanların derinliklerinde saklıdır, ormansız bir millet ölmüş bir millettir.” O halde yedisinden yetmişine kadar bu toprakların kaybedilmemesi için gereken hassasiyet her Türk vatandaşının sorumluluğunda, görevindedir. Türkiye’nin altının oyulmaması, topraklarımız, ormanımızı, bitkilerimizi ve insanımıza bugün sahip çıkmazsak yarın hiçbiri olmayabilir. Ya Türkiye’nin oyulmasına seyredip yok olmasında pay sahibi olacağız, ya da sahip çıkarak yok olmaması için çalışacağız… Beyaz adam, zeytinlikleri kaybettiği gün, madenin yenmeyeceğini anladığında her şey çok geç kalmış olur.   400 yaşında zeytin ağaçlarını sökmek, kesmek bir cinayettir. Zeytin bizim yerli ve milli bu ülkenin büyük varlığıdır. Yok edilmesine göz yummak, bu cinayete ortak olmaktır. Zeytinlikler dokunulmamalıdır. Sonuç mu, yaşayıp göreceğiz. Cengiz ÇETİK
Ekleme Tarihi: 05 Mart 2022 - Cumartesi

TÜRKİYE’NİN ALTINI OYAN MADENLERE KARŞI ZEYTİNLİKLER

                

Türkiye...

Canım Türkiye...

 Çölleşen bir Türkiye oluyorsun gün geçtikçe, ama çoğumuz daha olayın ciddiyetinin farkında bile olmadan seyrediyor, film seyreder gibi…

Yıllarca sürüyor, hatta bazı ağaçların yetişmesine bir ömür yetmiyor çoğu kez…

 Fakat o güzelim ormanları üç beş kişinin taş ocağı, altın madeni adı altında üç günde katletmesine göz yumuluyor. Seyrediliyor…

Seyredenlerden biri de, madenlerin bıraktığı enkazlarından sonra, fidan dikme kampanyası düzenleyenler olsa gerek...

Güler misin, ağlar mısın? O güzelim ormanın, toprağın tahrip edilirken sen neredeydin?

 Eskiden ormandan bir ağaç kesene ağır cezalar veriliyordu. Şimdi ise köylüler ormanlarını korumak için kol kanat oluyor. Rantiyecilerin; topraklarını, sularını, havasını, hayvanlarını, ağaçlarını yok edenlere karşı mücadele etmeye başladı, yurdun birçok yerinde. Çünkü taş ocaklarından çıkan taşlar yenmiyor, madenlerden çıkarırken doğaya zarar veriyor. Meyve ağaçları, hayvanlar, bitkiler ve insanlar ölüyor. Çünkü suları kirleniyor, meyve ve sebzeleri tozdan iyi yetişmiyor, yerleşim yerine yakın ocaklardaki patlamalar evleri sarsıyor, deprem etkisi yaratıyor bazen. Evlerin camları bile zarar görüyor.

ÖNCELİK DOĞA OLMALI. Doğa olmadan, insan olmaz. Kaz Dağ’larının durumu en büyük kanıt. Şimdi ağaçlandırma yapılacakmış…

Peki, o ağaçlandırma yapacağınız yerdeki ağaçları yok edilmesini önleseydiniz başlangıçta… NEDEN? Çünkü oradaki canlılar, çevredeki insanlar ve doğa düşünülmedi. Şimdi bir kampanya yapalım ve ağaçlandıralım. Sonrada çıkıp biz şu kadar ağaç diktik diye övünelim. Peki, bardağın diğer tarafına bakalım, ne kadar ağaç kestirdiniz. Diktiğiniz ağaçların yanında ne kalıyor. Dikilen ağaçların yetişmesi kaç yıl alacak? Oradaki doğal ortam, ekolojik dengeyi ne hale getirdiniz, bunları da hesaba kattınız mı?

Şimdi Karadeniz’in o eşsiz güzelliklerini yok etme yarışına giriyorlar. Ormanlar birer birer yok ediliyor. Oradaki halkın geçim kaynakları yok oluyor. Bir zamanlar Kızılderililer yabancılar gelmeden huzur içinde ekip biçip doğayla barışık yaşarken, beyaz adamlar gelip ellerinden topraklarını alınca, ekmeksiz, yiyeceksiz, topraksız yaşanamayacağını anladılar. Şimdi ormanlar yok edilip, verimli topraklar verimsizleşince ne olacak? Çiftçi üretici toprağından yiyeceğini alamayacak ve yiyecek olmayınca, üretmeyince dışarıdan yiyecek İTHAL edilecek. Sonuçta kim kazanacak üç beş kişi, kim kaybedecek milyonlarca üretici. Bu topraklarda şehit olanlar, toprağımızı gelecek kuşaklara emanet etti. O toprakların yok edilmesine ve yabancılara satılmasına kanlarını helal ederler mi? Onlar, kendi çocukları, anaları, babalarının rahatça yaşaması, üretmesi ve başkalarına muhtaç olmadan özgürce yaşamaları için hayatlarını verdiler. Kanla savunulan bu toprakların parayla satılıp, halkın istemediği bir kararla yok edilmesini ne şehitler, ne de yaşayan halk affeder.

 Antalya’nın da birçok yerine madenler açılıyor; Hem de yerleşim yerine yakın, hem de insanların geçtiği yollara yakın…

Örnek mi?  Kumluca’dan Antalya’ya giderken yola yakın olan taş ocağı çoğu kez patlamaları nedeniyle yol trafiğe kapatılıyor, Finike’deki Turunçova tarafındaki taş ocakları, mermer ocakları tozları çevredeki meyvelerin verimini düşürüyor, insanlar o yakınlarda yaşarken toz yutuyor, sağlıklarından oluyor…

ZEYTİN AĞAÇLARI KURUYOR. ARILARIN YAŞAM ALANI DARALIYOR. TOPRAK ÖLÜYOR… İÇME SULARI KİRLENİYOR, İNSANLAR HASTALANIYOR…

Madenler böyle giderse bizi ileride Arabistan çöllerinden farksız bir çevreye mahkûm eder. Çünkü kısırlaşan toprak eski haline gelmesi o kadar kolay değildir. 1cm kalınlığında bir toprağın oluşması 300 yıla kadar uzandığını uzmanlar söylüyor. Toprağın olmadığı yerde gıda üretimi olamaz. Toprağı ve toprağın üzerindeki bitkileri korumak, vatanı korumak gibi olmalı… Andre Theuriet’in dediği gibi “Vatanın kalbi ormanların derinliklerinde saklıdır, ormansız bir millet ölmüş bir millettir.”
O halde yedisinden yetmişine kadar bu toprakların kaybedilmemesi için gereken hassasiyet her Türk vatandaşının sorumluluğunda, görevindedir. Türkiye’nin altının oyulmaması, topraklarımız, ormanımızı, bitkilerimizi ve insanımıza bugün sahip çıkmazsak yarın hiçbiri olmayabilir. Ya Türkiye’nin oyulmasına seyredip yok olmasında pay sahibi olacağız, ya da sahip çıkarak yok olmaması için çalışacağız…

Beyaz adam, zeytinlikleri kaybettiği gün, madenin yenmeyeceğini anladığında her şey çok geç kalmış olur.  

400 yaşında zeytin ağaçlarını sökmek, kesmek bir cinayettir. Zeytin bizim yerli ve milli bu ülkenin büyük varlığıdır. Yok edilmesine göz yummak, bu cinayete ortak olmaktır. Zeytinlikler dokunulmamalıdır.

Sonuç mu, yaşayıp göreceğiz.

Cengiz ÇETİK

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.