Hayatın garip bir ritmi vardır. Ne tam planlanabilir, ne de tamamen başıboş bırakılabilir. Bazen küçük sürprizlerle güldürür bizi, bazen de tam kalbimizin ortasına yerleşen bir sızıyla sınar. Herkesin bir “bazen”i vardır bu hayatta. Herkesin aklından geçen cümleler benzer zamanlarda dolaşır.
Bazen bir hedef koyarsınız önünüze. “Aşacağım” dersiniz, “Yılmayacağım.” Ama hayat, hedefinize giden yolun üzerine görünmez engeller serpiştirir. Kimi zaman pes etmeyip devam edersiniz, kimi zaman bir duvar gibi dikilir o engeller önünüze.
Çalışırsınız, uğraşırsınız, küçük bir teşekkür beklersiniz. Ama teşekkür başkasına edilir. İçinizden sessizce çekilip giden bir adalet duygusuyla oturup kalırsınız. Hayat böyle bir şeydir işte. Her şey adil olacak diye bir kuralı yoktur onun. Ve biz yine de onun içinde var olmaya, tutunmaya çalışırız.
Bazen uzaklara gitmek isteriz. Ormana, deniz kenarına… “Hiçbir şey düşünmeden sadece bakmak,” deriz. Ama biliriz: Döndüğümüzde, bıraktığımız her şey hâlâ yerli yerinde duracaktır. Kaçış çözüm değildir. Ama bazen sadece durmak isteriz. Dinlenmek. Nefes almak.
Hayat bir döngüdür. Öğrenci olursunuz, mezun olursunuz. Öğretmen olursunuz, emekli olursunuz. Bir yere gelirsiniz, bir gün gidersiniz. Yeriniz dolmaz sanırsınız ama sizden sonra biri gelir ve kaldığınız yerden devam eder. Çünkü hayat boşluk sevmez.
Aslında biz bu dünyada sadece misafiriz. Ne ünvanlarımız kalıcı, ne görevlerimiz. Ne elimizdekiler, ne üzerimizdeki giysiler... Hepsi birer emanettir. Ve biz, o emanetin geçici sahipleriyiz.
Savaş meydanlarında bile, düşen bir askerin yerine bir başkası gelir. Hayat, boşluk tanımaz. Hiçbir yer, kimseyle özdeşleşerek sonsuza dek kalmaz. Her şey gelip geçicidir; insanlar da, roller de.
Ama işte asıl mesele burada başlıyor:
Bize emanet edilen şeylere ne kadar sahip çıkabiliyoruz?
Bulunduğumuz yeri, bizden sonra gelene devrederken ne bırakıyoruz geride?
Zaman zaman insanın içinden her şeyi bırakıp gitmek gelir. Beyaz bir pazen kumaşa sarılıp susmak isteriz belki. Ama sonra içimizde bir ses yükselir:
“Henüz bitmedi. Daha yapacak işlerim var. Hayallerim, umutlarım, söylenmemiş sözlerim…”
Ve o zaman anlarız ki:
Hayat, bizi her şeye rağmen çağırıyor. Ve biz, o çağrıya cevap verecek kadar hâlâ buradayız.
Çünkü insan, yalnızca yaşayan bir beden değil…
Hayatın emanetçisidir.
Cengiz ÇETİK