Evler artık sessiz.
Ama ekranlar sürekli açık.
Odanın bir köşesinde bir çocuk, başını eğmiş telefona…
Başka bir odada kardeşi, tabletin başında oyuna dalmış…
Aile aynı evde ama birbirine yabancı.
Ve bu yalnızlık, çocukların ruhunda sessizce büyüyor.
Eskiden mahallelerde oynanan oyunlar vardı:
İsim-şehir, saklambaç, ip atlama, körebe...
Birlikte gülmek, düşmek, paylaşmak vardı.
Bugün çocuklar dijital dünyada ‘arkadaş listesi’ dolu ama:
- Gerçek dostları az,
- Göz teması zayıf,
- Empati yeteneği körelmiş,
- Kalabalık içinde yalnız...
Bir çocuğun sosyal gelişimi, yalnızca zekâsıyla değil;
Dokunarak, hissederek, paylaşarak gelişir.
Ama bugün onlar, yalnızca kaydırıyor…
Ekranı, hayatı, insanı...
Dijital yalnızlık, artık psikolojik bir sorun.
Ve bu çocuklar:
- Konuşmak yerine mesaj atıyor,
- Gülmek yerine emoji yolluyor,
- Paylaşmak yerine ekranı kapatıyor.
Sonuç?
İçe kapanıklık, dikkat eksikliği, öfke kontrol sorunları, anksiyete…
Ve en acısı:
Bağ kuramayan bir nesil.
Peki çözüm ne?
- Evlerde “ekransız saatler” oluşturulmalı.
- Aileler çocuklarıyla sadece konuşmalı değil, sohbet etmeli.
- Çocuklara sosyalleşme fırsatları sunulmalı: spor, sanat, oyun, grup çalışmaları…
- Okullarda dijital okuryazarlık kadar duygusal okuryazarlık da öğretilmeli.
- Öğretmenler, öğrencilerin yalnızlığını fark edip empatik sınıf ortamları oluşturmalı.
- Aile içi iletişim güçlendirilmeli; yemek masası bile bir paylaşım alanı olarak değerlendirilmelidir.
Unutmayalım:
Bir çocukla kurulan sıcak bir göz teması,
Binlerce “like”tan daha değerlidir.
Birlikte oynanan bir masa oyunu,
En gelişmiş sanal oyundan daha kalıcı bir iz bırakır.
Ve çocuklar, teknolojiyle değil, insanla insan olmayı öğrenir.
O yüzden, ekranın ışığını biraz kısıp,
Gözlerine bakmalıyız onların.
Çünkü çocukları yalnızlaştıran sadece ekran değil;
İhmal edilmiş bir bakış, unutulmuş bir sohbet, ertelenmiş bir sarılmadır.
Cengiz ÇETİK