Bir okulun önünden geçiyorsunuz.
Kalabalık bir grup öğrencinin bir çocuğu köşeye sıkıştırdığını görüyorsunuz. Biraz bağırış, biraz itiş kakış… Belki bir tokat… Sonra biri diyor:
“Boş ver ya, çocuk bunlar.”
Diğeri ekliyor:
“Benim çocuğum yapmaz.”
Ve herkes yoluna devam ediyor.
Ama o gün orada yere düşen sadece bir çocuk değil. O gün yere düşen şey, insanlığımızın bir parçasıdır.
Toplum olarak en büyük hastalığımız duyarsızlık oldu. Yanı başımızda bir öğrenci ağlasa, bir öğretmen yıkılsa, bir veli çaresizlikten kıvransa… Göz ucuyla bakıp geçiyoruz.
Bir okulda yangın varsa, sadece o okul yanmaz. Kül hepimizin üzerine siner.
Bugün okullarda yaşanan sorunlar sadece okulun meselesi değildir. Bu, bir milletin geleceğiyle ilgilidir. Öğrencinin eğitimle kurduğu ilişki sağlıksızsa, o çocuk yarın sizin iş yerinizde çalışacak. Belki çocuğunuzla aynı otobüse binecek. Belki sizin yöneticiniz olacak. Ya da yöneteceğiniz biri olacak.
O yüzden “bana ne?” diyemezsiniz. Çünkü eğitim, tüm toplumu etkileyen bir zincirdir.
Nerede hata yapıyoruz?
-
Çocuğumuzun yaptığı yanlışı, “savunma refleksiyle” örtbas ediyoruz.
-
Öğretmenin uyarısını kişisel saldırı gibi algılıyoruz.
-
Sorunu çözmek yerine, sorumluluktan kaçıyoruz.
-
Herkesi suçluyoruz, ama kendi payımıza hiç bakmıyoruz.
Oysa çözüm çok net: Sahip çıkmak. El ele vermek. Birbirimize omuz olmak.
-
Mahallenizdeki okulda bir sorun mu var? Kaymakamlığa, ilçe milli eğitime yazın.
-
Sosyal medyada bir şiddet videosu gördünüz mü? Paylaşmayın, bildirin.
-
Bir çocuğun davranışlarında şüphe mi var? Konuşun. Öğretmeniyle temasa geçin.
-
Okula gelen bir veli öfkeli mi? Onu sakinleştirin. Çünkü ortam gerilirse, kazanan olmaz.
Çünkü şunu unutmayalım:
Sessiz kaldığımız her olay, bir gün bizim kapımızı da çalar.
Ve o gün geldiğinde, keşke dememek için bugün harekete geçmeliyiz.
Bir çocuğun kaderi değiştiğinde, bir toplumun rotası değişir.
Eğitimde duyarsız kalmak, geleceğe ihanettir.
Bu yüzden artık kimse “bana ne” diyemez. Çünkü mesele hepimizin meselesidir.
CENGİZ ÇETİK