Bir çocuğu şekillendiren üç ana güç vardır: aile, çevre ve öğretmen.
Aile yetersizse, çevre karanlıksa, geriye kalan tek ışık öğretmendir. Ama o ışık da sönmeye yüz tutmuşsa? İşte o zaman eğitim değil, çürüme başlar.
Bugün sınıflarda sadece bilgi öğretilmiyor. Aynı zamanda sabır, sevgi, tahammül, anlayış, güven, karakter kazandırılıyor. Ve bunu yapan öğretmen; günde onlarca çocuğa tek tek dokunmaya çalışıyor. Kimi zaman aç gelenin gözünü doyuruyor, kimi zaman ilgisizliğe gömülmüş bir yüreği sevgiyle ısıtıyor.
Ama soruyorum size: Bu kadar büyük bir yük, neyle taşınır? Sadece maaşla mı? Sadece birkaç takdirle mi?
Öğretmen, okula geldiğinde çantasından sadece defter kalem çıkarmaz. Aynı zamanda kendi ailesinin sıkıntılarını, kendi çocuğunun kaygılarını da taşır. Ama yine de sınıfa girdiğinde, yüzünde tebessüm ararız. Çünkü bize göre öğretmen, her şeye rağmen güçlü olmalıdır. Ama unutuyoruz...
Öğretmen de insandır.
Yorulur. Kırılır. Umutsuzluğa düşer. Yalnız kaldığında sessizce yıkılır. Ama biz çoğu zaman bunu görmeyiz. Hatalı bir öğrenci için hemen öğretmeni suçlarız. İhmali hep ondan biliriz. Oysa tek başına her şeyi düzeltmeye çalışan öğretmen, sistemin sahipsiz neferidir.
Peki, ne yapılmalı?
-
Öğretmenin saygınlığı sadece söylemde değil, uygulamada da korunmalı.
-
Aile-öğretmen iş birliği güçlendirilmeli, öğretmen yalnız bırakılmamalı.
-
Her okulda öğretmenler için psikolojik destek mekanizmaları kurulmalı.
-
Öğretmenler sadece veli toplantısında değil, karar süreçlerinde de söz sahibi olmalı.
-
Medyada öğretmenlere hak ettiği değer verilmeli, karikatürleştirilmemeli.
Ve en önemlisi; her öğretmen bir çocuğun kaderini değiştirir. O hâlde bu kaderin mimarlarını ihmal edersek, çocuklarımızı da ihmal etmiş oluruz.
Eğitim, sistemlerle değil, insanla yürür. O insan öğretmendir.
Yorulan öğretmeni dinlemezsek, yarın ağlayan bir nesli anlamayız. O yüzden unutmayalım:
Öğretmeni yalnız bırakırsak, geleceği de yalnız bırakmış oluruz.
Cengiz ÇETİK