Cengiz ÇETİK- Şair, Yazar, Öğretmen
Köşe Yazarı
Cengiz ÇETİK- Şair, Yazar, Öğretmen
 

HAYATIMIZDAKİ MOBBİNGLER

Bazen bir bakışla başlar her şey. Sessiz bir küçümseyişle… Ardından gelen sözler, hareketler, ima edilenler… Bir sınıfın içinde en arka sırada oturan bir çocuk, bir işyerinin kalabalığında yok sayılan bir çalışan, sokağın ortasında sadece var olduğu için yargılanan bir kadın… Hepimiz, bir şekilde birilerinin görünmeyen ama derinden hissedilen baskısına maruz kalıyoruz. Mobbing, sadece bir işyerinde yöneticinin çalışanına uyguladığı sistemli bir şiddet değil artık. Bu kelime, hayatın her alanına sızmış görünmeyen bir virüs gibi içimizde büyüyor. Okullarda çocuklara yapılan akran zorbalığı da bir mobbingdir; sokakta bir kadının kıyafeti yüzünden uğradığı sözlü saldırı da, evde ailesinin beklentileriyle ezilen bir erkeğin sessiz çığlığı da... Doğduğumuz anda yazılıyor sanki kaderimiz. Kız çocuklarına pembe, erkeklere mavi giydiriliyor diye başlamıyor sadece bu hikâye; asıl baskı, büyüdükçe şekil değiştirerek devam ediyor. Kadın, "uslu" olacak, "namuslu" olacak, sesi fazla çıkmayacak ama yüzü hep gülecek. Erkek, "ağlamayacak", "güçlü olacak", "duygularını belli etmeyecek". Bu roller, sadece toplumsal değil; bireyin iç dünyasında bir duvar gibi yükseliyor. Kadın olmak cesaret işi, erkek olmak ise duygularından vazgeçmekle eşdeğer hale geliyor. Kadının kariyer yapması hâlâ tartışma konusu olabilirken, erkeğin evde çocuk bakması hâlâ alay konusu olabiliyor. Özgürlük, cinsiyete göre ölçülüyor. Ve en acısı da şu: Bu baskının adı çoğu zaman "gelenek" ya da "toplum yapısı" olarak sunuluyor. Oysa bu, en sistematik mobbing biçimlerinden biri değil mi? "Bu işi senden iyi yapan çok insan var." "Senin gibi biri buraya fazla bile." "Ne kadar da sessizsin, daha girişken ol biraz." Bu ve benzeri cümleler, bir ofisin dört duvarı arasında yankılanırken, birçok çalışan sessizce içinden parçalanıyor. Mobbing, sadece bağırmak, hakaret etmek değil; yok saymak, görmezden gelmek, hedef göstermek, yalnızlaştırmak ve potansiyeli sürekli sorgulamak da bir mobbing şekli. Özellikle hiyerarşik yapılarda, yöneticiler tarafından yapılan psikolojik baskılar, çalışanların ruh sağlığını zedeliyor. İşe olan inancı, kendine olan güveni tüketiyor. "İşini kaybetme korkusu", mobbingin en etkili silahı oluyor. Çoğu zaman insanlar geçim derdi yüzünden bu baskıya ses çıkaramıyor, susuyor... ama içten içe tükeniyorlar. Bir çocuğun “haddini bilmesi” gerektiği öğretiliyor önce. Öğretmene karşı çıkmamalı, ailesine soru sormamalı, büyüklerin her dediğini onaylamalı… Zorbalık bazen sıralarda başlıyor, bazen evin duvarları arasında."Sen sus, büyükler konuşuyor." "Bu kadar ağlak olma." "Sen yapamazsın, ablan/abinin eline su dökemezsin." Bir çocuğun dünyasını karartan mobbing, sadece okulda akranları tarafından değil, çoğu zaman öğretmenler ya da ebeveynler tarafından uygulanıyor. Çocuğun farklı olması, düşüncelerini açıkça ifade etmesi, başarısız olması değil; bazen sadece var olması bile sorun olarak görülüyor. Ve çocuklar, küçük yaşta bastırılmanın, hor görülmenin, değersiz hissetmenin izlerini yetişkin hayatlarına taşıyor. Mobbing, sadece bireyleri değil; toplumun ruhunu da çürütür. Sessiz kaldığımız her an, bir başka sessizliğe cesaret veririz. Alışmak, kabullenmek, sineye çekmek... Bunlar çözüm değil, çöküşün habercisidir. Belki tek başımıza bu devasa duvarları yıkamayız. Ama her itiraz, her farkındalık, her destek bir tuğlayı yerinden oynatabilir. Bir çocuğun sesini duymak, bir iş arkadaşımızın yalnız olmadığını hissettirmek, bir kadının yanında durmak... Küçük ama güçlü adımlardır bunlar. Çünkü baskıyı güçlendiren en büyük etken, yalnız bırakılmaktır. Toplum olarak yeniden düşünmeye, yeniden sormaya ihtiyacımız var: “Bu doğru mu?” “Bu adil mi?” “Buna sessiz kalmalı mıyım?” Hayatın her alanında karşımıza çıkan mobbingler, sustuğumuz sürece büyür. Ama ses verdiğimizde, görünür kıldığımızda ve karşı durduğumuzda... İşte o zaman, bir şeyler değişmeye başlar. Belki de en büyük direniş, en insani olanla başlar: Empatiyle. Cesaretle. Ve yan yana durarak.  CENGİZ ÇETİK    
Ekleme Tarihi: 21 April 2025 - Monday

HAYATIMIZDAKİ MOBBİNGLER

Bazen bir bakışla başlar her şey. Sessiz bir küçümseyişle… Ardından gelen sözler, hareketler, ima edilenler…

Bir sınıfın içinde en arka sırada oturan bir çocuk, bir işyerinin kalabalığında yok sayılan bir çalışan, sokağın ortasında sadece var olduğu için yargılanan bir kadın…

Hepimiz, bir şekilde birilerinin görünmeyen ama derinden hissedilen baskısına maruz kalıyoruz.

Mobbing, sadece bir işyerinde yöneticinin çalışanına uyguladığı sistemli bir şiddet değil artık. Bu kelime, hayatın her alanına sızmış görünmeyen bir virüs gibi içimizde büyüyor.

Okullarda çocuklara yapılan akran zorbalığı da bir mobbingdir; sokakta bir kadının kıyafeti yüzünden uğradığı sözlü saldırı da, evde ailesinin beklentileriyle ezilen bir erkeğin sessiz çığlığı da...

Doğduğumuz anda yazılıyor sanki kaderimiz. Kız çocuklarına pembe, erkeklere mavi giydiriliyor diye başlamıyor sadece bu hikâye; asıl baskı, büyüdükçe şekil değiştirerek devam ediyor.

Kadın, "uslu" olacak, "namuslu" olacak, sesi fazla çıkmayacak ama yüzü hep gülecek. Erkek, "ağlamayacak", "güçlü olacak", "duygularını belli etmeyecek".

Bu roller, sadece toplumsal değil; bireyin iç dünyasında bir duvar gibi yükseliyor. Kadın olmak cesaret işi, erkek olmak ise duygularından vazgeçmekle eşdeğer hale geliyor.

Kadının kariyer yapması hâlâ tartışma konusu olabilirken, erkeğin evde çocuk bakması hâlâ alay konusu olabiliyor.

Özgürlük, cinsiyete göre ölçülüyor. Ve en acısı da şu: Bu baskının adı çoğu zaman "gelenek" ya da "toplum yapısı" olarak sunuluyor. Oysa bu, en sistematik mobbing biçimlerinden biri değil mi?

"Bu işi senden iyi yapan çok insan var."
"Senin gibi biri buraya fazla bile."
"Ne kadar da sessizsin, daha girişken ol biraz."
Bu ve benzeri cümleler, bir ofisin dört duvarı arasında yankılanırken, birçok çalışan sessizce içinden parçalanıyor.

Mobbing, sadece bağırmak, hakaret etmek değil; yok saymak, görmezden gelmek, hedef göstermek, yalnızlaştırmak ve potansiyeli sürekli sorgulamak da bir mobbing şekli.

Özellikle hiyerarşik yapılarda, yöneticiler tarafından yapılan psikolojik baskılar, çalışanların ruh sağlığını zedeliyor.

İşe olan inancı, kendine olan güveni tüketiyor. "İşini kaybetme korkusu", mobbingin en etkili silahı oluyor.

Çoğu zaman insanlar geçim derdi yüzünden bu baskıya ses çıkaramıyor, susuyor... ama içten içe tükeniyorlar.

Bir çocuğun “haddini bilmesi” gerektiği öğretiliyor önce. Öğretmene karşı çıkmamalı, ailesine soru sormamalı, büyüklerin her dediğini onaylamalı…

Zorbalık bazen sıralarda başlıyor, bazen evin duvarları arasında."Sen sus, büyükler konuşuyor." "Bu kadar ağlak olma." "Sen yapamazsın, ablan/abinin eline su dökemezsin."

Bir çocuğun dünyasını karartan mobbing, sadece okulda akranları tarafından değil, çoğu zaman öğretmenler ya da ebeveynler tarafından uygulanıyor.

Çocuğun farklı olması, düşüncelerini açıkça ifade etmesi, başarısız olması değil; bazen sadece var olması bile sorun olarak görülüyor.

Ve çocuklar, küçük yaşta bastırılmanın, hor görülmenin, değersiz hissetmenin izlerini yetişkin hayatlarına taşıyor.

Mobbing, sadece bireyleri değil; toplumun ruhunu da çürütür. Sessiz kaldığımız her an, bir başka sessizliğe cesaret veririz. Alışmak, kabullenmek, sineye çekmek...

Bunlar çözüm değil, çöküşün habercisidir.

Belki tek başımıza bu devasa duvarları yıkamayız. Ama her itiraz, her farkındalık, her destek bir tuğlayı yerinden oynatabilir.

Bir çocuğun sesini duymak, bir iş arkadaşımızın yalnız olmadığını hissettirmek, bir kadının yanında durmak...

Küçük ama güçlü adımlardır bunlar. Çünkü baskıyı güçlendiren en büyük etken, yalnız bırakılmaktır.

Toplum olarak yeniden düşünmeye, yeniden sormaya ihtiyacımız var: “Bu doğru mu?”

“Bu adil mi?”

“Buna sessiz kalmalı mıyım?”

Hayatın her alanında karşımıza çıkan mobbingler, sustuğumuz sürece büyür.

Ama ses verdiğimizde, görünür kıldığımızda ve karşı durduğumuzda...

İşte o zaman, bir şeyler değişmeye başlar.

Belki de en büyük direniş, en insani olanla başlar:
Empatiyle. Cesaretle. Ve yan yana durarak.

 CENGİZ ÇETİK

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hızır Abdulcelil Aslan
(21.04.2025 23:09 - #268)
Tebrikler hocam. Umut verici bir köşe yazısı...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hızır Abdulcelil Aslan
(21.04.2025 23:09 - #269)
Tebrikler hocam. Umut verici bir köşe yazısı...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Finikeli
(22.04.2025 13:08 - #270)
Hocam kaleminize sağlık. Çok güzel, anlamlı bir yazı olmuş.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat plastik çember