Şu günlerde bir reddetmedir gidiyor insanlar arasında.
“Reddediyorum.”
“Yok, ben seni reddediyorum.”
“Hayır, ben seni daha çok reddediyorum.”
Bazen bir inatlaşma olarak uzuyor bu söz, bazen de içimizde kabullenemediğimiz kırıkların dışa vuruşu oluyor. Reddetmek, bir tepkidir. Kimi zaman bir kişiye, kimi zaman yaşananlara, çoğu zaman da insanlığın yüzüne atılmış bir tokattır.
Haksızlıklara, aşağılanmalara, onurumuzu çiğneyenlere, insanlık dışı düzenlere karşı içten gelen bir haykırıştır. Reddetmek, dışlamak, yok saymak… ama en çok da “Yeter!” demektir.
Evet, bu konuda hepimizin bir söz hakkı var. Herkesin reddettiği bir şey mutlaka olmuştur. Benim de var.
Duysunlar ya da duymasınlar, ben reddediyorum.
Türkiye’yi çöle çevirmeye çalışanları, ormanı ve dereleri yok edenleri, toprağı verimsizleştirip hayatı kurutanları…
Reddediyorum.
Kadına şiddeti savunanları, onu köle gibi gören karanlık zihniyetleri, aşağılayanları…
Reddediyorum.
Çocukları istismar edenleri, suçlarını saklayanları, gözlerini kapatıp bu suça ortak olanları…
Reddediyorum.
Denizleri kirletip sonra pişkince kirletmeye devam edenleri, halkın değil de halkın canına kastedenlerin yanında duranları…
Reddediyorum.
İnsan sağlığıyla oynayanları, zehirleyenleri, fabrikalarda, inşaatlarda, sokakta can verenlerin haklarını çalanları…
Reddediyorum.
İnsanca yaşama hakkımızı ticarete çevirenleri, hastalıkları birer kâr kapısı yapanları, yoksulların ölümlerini izleyenleri…
Reddediyorum.
SMA ve benzeri nadir hastalıklarla yaşayan insanları yapayalnız bırakanları…
Reddediyorum.
Ve en çok da insan gibi yaşamamızı çok görenleri, bu düzene sessiz kalanları…
Tepeden tırnağa, baştan sona, bütün körelmiş vicdanları…
REDDEDİYORUM.
Cengiz ÇETİK
Not: 2021 yılında yazdığım bu yazıyı yeniden sizlerle paylaşıyorum.