
Hayat…
Ne bütünüyle bizimdir, ne de bütünüyle elimizden kaçar.
Biz, onun yalnızca yolcularıyız;
emanetçileriyiz aslında.
Her doğum, hayata verilmiş bir emanettir.
Her nefes, geri alınacak bir ödünç.
Bir gün ellerimize bırakılan bu can,
başka bir gün sessizce geri alınır.
İnsan, farkında olsa da olmasa da
emanetin sahibine karşı sorumludur:
Sevgiye, iyiliğe, merhamete, toprağa, suya, insana…
Ne yaparsak yapalım, aslında bize bırakılanı koruyor,
bir gün bizden sonrakine devrediyoruz.
Hayat, işte bu yüzden ne tamamen bizimdir
ne de tamamen yabancı.
O, bir zincirin halkası,
bir yolculuğun durağıdır.
Ve asıl mesele şudur:
Biz bu emanete ne kadar sahip çıktık?
Vicdanı, adaleti, sevgiyi ne kadar koruduk?
Yoksa emaneti hoyratça tüketip
geriye kırık bir dünya mı bıraktık?
Biliriz ki,
bizden sonra gelenler de bu emaneti devralacak.
Biz giderken onlar başlayacak,
biz susarken onlar konuşacak,
biz solarken onlar yeşerecek.
Hayat, işte böyle bir devinimdir:
emanetten emanetçiye akan,
sonsuzlukla sınırlı bir geçiştir.
Ve bir gün, perde kapanırken,
şunu fısıldayabilmek ister insan:
“Bana verilen emanete layık olmaya çalıştım.”
Cengiz ÇETİK