Mesut KARAKOYUNLU - Emekli Öğretmen
Köşe Yazarı
Mesut KARAKOYUNLU - Emekli Öğretmen
 

KADININ BİTMEYEN İNSANLAŞMA MÜCADELESİ...

Tarihte ve dilde kadının yeri yoktur. Siz hiç shestory diye bir kavram duydunuz mu? Tabii ki duymadınız. Çünkü bildiğimiz tarih anlamına gelen history, adı üstünde erkeklerin tarihidir. Kadını aşağılayan deyim ve sözcüklerin dillerde hâlâ var olması ve kullanılması ise başka bir sorun. Birinin veya birşeyin mükemmelliğini ifade etmek için "adam gibi adam" veya "adamakıllı" deriz. Kadın toplumda öne çıkan bir iş yapmışsa "erkek gibi kadın" diyerek erkekliği yine öne çıkarırız. Son yıllarda, "İşadamı, "bilimadamı" yerine şayet kadınsa "işinsanı" biliminsanı" diyerek kadını insanlaştırma zahmetine giriyoruz, o kadar! Evlilikte eşitlik bir yana, kadının adı bile yok sayılıyor. Kadın, bağlılık aktiyle erkeğin soyadını alarak, sanki insan değil.. onun mülkü, erkek de sahibi gibi oluyor. Halbuki Nazım Usta, "Kim der ki kadın" isimli şiirinde; "O benim kollarım, bacaklarım, başım, Yavrum, annem, karım, kız kardeşim Hayat arkadaşımdır.." diyerek; kadını erkekle bütüleştirip, insanlaştırmaktadır. Neşat Ertaş bir türküsünde bunu şöyle ifade eder. "Kadın bir insandır. Erkek insanoğlu..." Bu konu, Antikçağ'da, mitolojik bir ifadeyle Kybele figürüyle hikâye edilir. Ana Tanrıça olarak anılan Kybele, baskın dişiliği içinde eril bir potansiyeli taşır. Kybele, bu yapısıyla, hayatı yeniden yeniden üreten doğurganlığın, üretkenliğin ve bereketin simgesidir. Bu gücün yanında, cazibesi ve güzelliği ile de dikkat çekmektedir. Efsaneye göre; Tanrıların kralı, insanları babası Zeus Kybele'yi elde etmek istemektedir. Ne var ki, Tanrı da olsa erkek erkektir dedirten Zeus'u, bir yarısı erkek olan Kybele'nin gücü korkutmaktadır. Kybele'nin güzelliğine ulaşabilmek için bu gücün kırılması gerekmektedir. Bu nedenle Zeus, böl parçala ve elde et anlayışıyla Kybele'nin içindeki eril yapıyla dişiliği birbirinden ayırmak için oğlu Apollon'u görevlendirir. Oğlu Apollon kılıcıyla onları ikiye böler, bu şekilde Zeus'un önündeki engel kaldırılır ama diğer yarısını arayan Kybele Zeus'a yüz vermez. Çünkü, ayrılık yarasını iyileştirecek tek ilaç diğer yarısına olan aşkıdır. Antik çağda, kadına gücünü veren anaerkil yapı, mitolojide bu şekilde anlatılmıştır. Dip tarih boyunca Tanrıların Tanrısı Zeus'u korkutan kadının gücü erkekliğin hep kabusu olmuş. Bu nedenle erkek egemen yapı önce kadının adını tarih olmaktan çıkarmış, ötekileştirip değersizleştirmiş, aşağılayıp itibarsızlaştırmış, erkeğin her türlü ihtiyacını karşılayan bir meta olarak zihinlere kodlamıştır. Ortaçağda, kadını, erkek egemenliğinine tehdit olarak gören Kilise, erkeğe biat etmeyen kadını, cadı ilan ederek şeytanlaştırıp, ateşte yakmışıtır. Böylece kadınlar, erkeğin egemenliği altında, onun kölesi, hizmetcisi olarak tutulabilmiştir. Daha sonraki çağlarda, toprağa dayalı din toplumlarında, erkek egemenliğini sürdürebilmek için kadın, günah kaynağı olarak görülmüş, özgürleşmesine izin verilmemiş, yasaklarla örülmüş duvarların arasına hapsedilmiştir. Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik fikrinin ete kemiğe büründüğü 18. Yüzyıldan itibaren kadın erkekle omuz omuza bu mücadelenin içinde olmuştur. Aydınlanma dönemine rastlayan bu süreç, kadın olmadan bir toplumun özgürleşmesinin mümkün olmadığını göstermiştir. Ne var ki binlerce yıla dayanan mücadeleler sonunda kazanılmış kadın hakları, bugün dünyada zihinlere önyargı olarak kodlanmış erkek egemen anlayışı hâlâ sıfırlayamamıştır. Erkeğin üstünlük iddiası karşısında kadının eşitlik mücadelesi, Antikçağ'dan bu yana, farklı toplumlarda farklı boyutlarda sürmektedir, kadın inadıyla ve inanılmaz kadın direnciyle... Bu mücadele, kadının insanlaşma mücadelesidir. Tıpkı en yüce değer emeğin, emek sömürüsüyle büyüyen sermaye karşısındaki mücadelesi gibi... Mesut Karakoyunlu
Ekleme Tarihi: 14 Mart 2024 - Perşembe

KADININ BİTMEYEN İNSANLAŞMA MÜCADELESİ...

Tarihte ve dilde kadının yeri yoktur. Siz hiç shestory diye bir kavram duydunuz mu? Tabii ki duymadınız. Çünkü bildiğimiz tarih anlamına gelen history, adı üstünde erkeklerin tarihidir.
Kadını aşağılayan deyim ve sözcüklerin dillerde hâlâ var olması ve kullanılması ise başka bir sorun.
Birinin veya birşeyin mükemmelliğini ifade etmek için "adam gibi adam" veya "adamakıllı" deriz. Kadın toplumda öne çıkan bir iş yapmışsa "erkek gibi kadın" diyerek erkekliği yine öne çıkarırız. Son yıllarda, "İşadamı, "bilimadamı" yerine şayet kadınsa "işinsanı" biliminsanı" diyerek kadını insanlaştırma zahmetine giriyoruz, o kadar!
Evlilikte eşitlik bir yana, kadının adı bile yok sayılıyor.
Kadın, bağlılık aktiyle erkeğin soyadını alarak, sanki insan değil.. onun mülkü, erkek de sahibi gibi oluyor.
Halbuki Nazım Usta,
"Kim der ki kadın" isimli şiirinde;
"O benim kollarım, bacaklarım, başım,
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır.."
diyerek;
kadını erkekle bütüleştirip, insanlaştırmaktadır.
Neşat Ertaş bir türküsünde bunu şöyle ifade eder.
"Kadın bir insandır. Erkek insanoğlu..."
Bu konu, Antikçağ'da, mitolojik bir ifadeyle Kybele figürüyle hikâye edilir.
Ana Tanrıça olarak anılan Kybele, baskın dişiliği içinde eril bir potansiyeli taşır.
Kybele, bu yapısıyla, hayatı yeniden yeniden üreten doğurganlığın, üretkenliğin ve bereketin simgesidir.
Bu gücün yanında, cazibesi ve güzelliği ile de dikkat çekmektedir.
Efsaneye göre; Tanrıların kralı, insanları babası Zeus Kybele'yi elde etmek istemektedir.
Ne var ki, Tanrı da olsa erkek erkektir dedirten Zeus'u, bir yarısı erkek olan Kybele'nin gücü korkutmaktadır.
Kybele'nin güzelliğine ulaşabilmek için bu gücün kırılması gerekmektedir.
Bu nedenle Zeus, böl parçala ve elde et anlayışıyla Kybele'nin içindeki eril yapıyla dişiliği birbirinden ayırmak için oğlu Apollon'u görevlendirir.
Oğlu Apollon kılıcıyla onları ikiye böler, bu şekilde Zeus'un önündeki engel kaldırılır ama diğer yarısını arayan Kybele Zeus'a yüz vermez. Çünkü, ayrılık yarasını iyileştirecek tek ilaç diğer yarısına olan aşkıdır.
Antik çağda, kadına gücünü veren anaerkil yapı, mitolojide bu şekilde anlatılmıştır.
Dip tarih boyunca Tanrıların Tanrısı Zeus'u korkutan kadının gücü erkekliğin hep kabusu olmuş.
Bu nedenle erkek egemen yapı önce kadının adını tarih olmaktan çıkarmış, ötekileştirip değersizleştirmiş, aşağılayıp itibarsızlaştırmış, erkeğin her türlü ihtiyacını karşılayan bir meta olarak zihinlere kodlamıştır.
Ortaçağda, kadını, erkek egemenliğinine tehdit olarak gören Kilise, erkeğe biat etmeyen kadını, cadı ilan ederek şeytanlaştırıp, ateşte yakmışıtır.
Böylece kadınlar, erkeğin egemenliği altında, onun kölesi, hizmetcisi olarak tutulabilmiştir.
Daha sonraki çağlarda, toprağa dayalı din toplumlarında, erkek egemenliğini sürdürebilmek için kadın, günah kaynağı olarak görülmüş, özgürleşmesine izin verilmemiş, yasaklarla örülmüş duvarların arasına hapsedilmiştir.
Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik fikrinin ete kemiğe büründüğü 18. Yüzyıldan itibaren kadın erkekle omuz omuza bu mücadelenin içinde olmuştur.
Aydınlanma dönemine rastlayan bu süreç, kadın olmadan bir toplumun özgürleşmesinin mümkün olmadığını göstermiştir.
Ne var ki binlerce yıla dayanan mücadeleler sonunda kazanılmış kadın hakları, bugün dünyada zihinlere önyargı olarak kodlanmış erkek egemen anlayışı hâlâ sıfırlayamamıştır.
Erkeğin üstünlük iddiası karşısında kadının eşitlik mücadelesi, Antikçağ'dan bu yana, farklı toplumlarda farklı boyutlarda sürmektedir, kadın inadıyla ve inanılmaz kadın direnciyle...
Bu mücadele, kadının insanlaşma mücadelesidir.
Tıpkı en yüce değer emeğin, emek sömürüsüyle büyüyen sermaye karşısındaki mücadelesi gibi...
Mesut Karakoyunlu
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.