
5 buçuk yıl yaşayıp 2019 yılında döndüğüm İstanbul'a tekrar geldim.
Biz İstanbul'u İstanbul bizi bir türlü bırakmıyor.
İstanbul, öğretmenlik yaptığım (1976 /1977) yıllarda, bana, bugün bile yaşamımı etkileyen inanılmaz kültürel tecrübe kazandırmıştı.
O yıllarda, İstanbul'a, kırsaldan akıl almaz bir göç yaşanıyordu.
Çünkü İstanbul, "taşı toprağı altın" bir şehir olarak biliniyordu.
İstanbul'a yatağını yorganı atan her kim olursa, hemşehri dayanışmasıyla başını sokabilecek bir yer, karnını doyuracak iş bulabiliyordu.
Biraz para kazanınca da kendine bir gecekondu yaparak, İstanbullu oluyordu.
Buna rağmen İstanbul cazibesini koruyordu.
İstanbul'u sevdim ama diğe taraftan İstanbul'dan kaçmak için fırsat kolluyordum.
İstanbul'a geliş nedenim Finike'ye gidiş biletim oldu, becayiş yoluyla atamam gerçekleşti.
Bu arada çeşitli nedenlerle İstanbul'a geldim gittim.
Sosyal yapıdaki hızlı bozulma zamanla kentte görgüsüz, kültürsüz, gerici zenginler üretti.
Cehaletten beslenen zenginliğin eline geçen belediye başkanlıkları çarpık kentleşmenin önünü açtı.
Bugünlere geldiğimizde gökdelenlerle görgüsüzlük zirve yaptı.
Bir zamanlar, taşı toprağı altın olan İstanbul'un taşı toprağı betonlaşmıştı artık...
Dikey mimari, İstanbul'u İstanbul yapan tarihi dokuyu, doğal güzellikleri gölgeleyerek güzelim İstanbulu'un silüetini bozmaya başladı.
Eski Mimarlar Odası Başkanı rahmetli Oktay Ekinci'n ifadesiyle, gökdelenler sanki katledilmiş bir kentin mezar taşları olmuştu.
Yoz kültürün iktidar olmasıyla birlikte liyakatsızlık ve israf birleşince ülke genelinde enflasyona dayalı pahalılık ve beraberinde gelen yoksulluk, İstanbul'da da hayatı daha bi çekilmez hale getirmişti.
Ülkede, çarşı pazarın ne durumda olduğunu herkes biliyor, pahalılık almış başını gidiyor. İstanbul'da da yaşam; çalışanlar, okuyanlar ve emekliler ve tüm dar gelirliler için çekilmez hale gelmiş durumda...
Ben şimdi bu gerçeği dün tanık olduğum bir başka boyutuyla anlatacağım.
Bugünlerde İstanbul'da Belediye otobüsleri ile geziyorum.
5 -10 yıl önce İstanbul kartı makineye okutan yolcular arasında tek tük "yetersiz bakiye!" uyarısı alan görülürdü.
Dün sadece Kadıköy / Çekmeköy arasındaki belediye otobüs yolculuğumda, saydım, 20'nin üzerinde yetersiz bakiye yiyen vatandaş oldu.
Bu sesi duyunca utancından yerin dibine geçenlerin bazılarının imdadına vatandaş dayanışması yetişiyor. Bir kısmı da ezik bir şekilde bir sonraki durakta, başı önüne eğik otobüsten inmek zorunda kalıyordu.
Bu manzara karşısında hüzünlendim.
Hızla yoksullaşan İstanbulluya, İstanbul yetersiz bakiye uyarısıyla, burada artık yaşayamazsın diyordu sanki...
Karmaşık ruh haliyle kızımın evine geldiğimde, televizyonun akşam haberleri akıyordu ekranda...
Haber spikeri, bu yıl İstanbul'u 5,5 milyon İstanbullu'nun hayat pahalılığı nedeniyle terk ettiğini söylüyordu.
Yani İstanbul yoksullaşan hemşehrilerine burada yaşamak için bakiyeniz yetersiz! uyarısı çekiyordu.
"Biz İstanbul'a ihanet ettik" deyip bir şey yapmayanlar utansın! demek yeterli değil ama bu böyle! Farkındalık olsun diye duyurmak istedim, o kadar!
Mesut KARAKOYUNLU