
İmkansız olsa da uğruna mücadele edilecek değerler vardır.
Bize yurt olmuş vatanımız, hayatınlarımızı devam ettiren havamız, suyumuz, yeşil dokusuyla toprağımız gibi...
Çünkü ölüme terk ettiğimiz bu değerler yok olunca yaşamlarımız da yok olacak.
Sonunda ölüm de olsa bu uğurda verilecek bir mücadelenin onurunu yaşamak çok kıymetlidir.
Finike'de bu uğurda şehit olmuş Büyüknohutcu ailesi gibi...
Böyle örnekler varken;
Bencilliğimize yenik düşen hayatlarımız da çok kıymetli olduğu için mi ne.. insan olarak hep hayvanlar üzerinden ürettiğimiz kıssadan hisselerden ders almaya çalışırız.
Örneğin; aşağıdaki olaylara tepkisiz kalmayan ve bütün varlığıyla, inandığı şey uğruna savaşan bir karıncayı anlatan öykü gibi...
Öykü şöyledir;
Zamanın birinde bir dağın eteklerinde yaşayan bir karınca, dağın tutuştuğunu, ormanda yangın çıktığını görür. Bir birikintiden bir damla su alır ağzına, hızlı hızlı yangına koşmaya başlar. Durmasını söyler diğerleri... Hem yol ufak bir karınca için çok uzaktır, hem de yangına hiç bir şey yapmayacaktır onun ağzındaki bir damlacık su... Karınca bakmış ki karışan görüşen çok, şöyle demiş; "yangını söndüremeyebilirim, hatta oraya varamayabilirim bile, ama hiç olmazsa yolunda ölürüm..."
Akıllıca örülmüş, ders olsun diye üretilmiş hayranlık uyandıran bir öykü...
Bu tip kıssalardan hisselerle beslenen bir toplum olarak olaylar karşısındaki tepkisizliğimiz, mücadele azmimizin yetersizliği hoşumuza giden bu tip öykülerin yeterince ders olmadığını göstermiyor mu?
O zaman bizim toplumda eksik olan ne!?
Sorunlarla yüzleşme yerine üstünlük taslama ve empati kuramama.. olamaz mı?
Sorun burada...
Bizlerin yaşamına ve yaşam alanlarına kanserli hücreler gibi saldıran şirketlere ve işbirlikçilerine karşı verilen mücadelede.. milletin karşısına milletin çocuklarını asker olarak çıkarmak.. ne menem bir çelişki değil mi?
Burada yurt bildiği ; havası, suyu ve üzerindeki yeşiliyle toprağı koruyan kim? Asker mi yoksa o askerlerin anne baba ve kardeşleri mi?
Hayvan hikayeleriyle toplumda, hayranlık üretiyoruz ama farkındalık üretemiyoruz.. Üretseydik orman yangınları ve doğa talanları devam eder miydi? Yurdun havasını, suyunu ve yeşiliyle ormanlarını korunmak için toplanan duyarlı insanları dağıtmak için karşılarına copuyla, gazıyla kakanıyla bu insanların çocuklarını çıkartabilirler miydi?
Ormanlar yakılıyor bile bile, doğa ağaçları traşlanarak yok ediliyor göz göre göre, havamız, suyumuz ve topraklarımız zehirleniyor altın diye diye.. evlatları ana babaların karşısına diken iradeden cesaret alınarak..
Nereye kadar?!
Uğruna canlar verdiğimiz vatan yaşanılacak yurt olmaktan çıkana kadar mı?
Bizi bize düşman yapan sarmaldan kurtulana dek mi?
Mesut Karakoyunlu