Cengiz ÇETİK- Şair, Yazar, Öğretmen
Köşe Yazarı
Cengiz ÇETİK- Şair, Yazar, Öğretmen
 

KADIN, İNSAN DEĞİL Mİ?

Günümüz dünyasının içinde kadının etkisi o kadar büyük ki onun etkisini yok etmek için, dini inanç sömürüsünü de ekleyerek, akla hayale gelmedik yöntemler denenmektedir.  Ama kadınlar artık eskisi gibi her söylenene kolayca teslim olacak kadar zayıf değiller, ne kadar şiddet ve ölümle yüz yüze kalsalar da. Ama yine de hala; Afganistan'da, İran'da kadınların hayatları zindan, evlere hapis, sokaklara yasak, hala özgür değiller… Erkekler  ne kadar insanca yaşama hakkına sahipse, kadınlarımızın da  o  kadar hakkıdır. İnsanca yaşama, düşünme, sorgulama hakkına sahip olmasına kim, hangi hakla set verebilir? Kızlarımız, analarımız, kardeşlerimiz, eşlerimiz; onları asla bu dünyada yok sayamayız. Dünyanın her yerinde bir şekilde şiddet yaşanıyor. Bu şiddet; kadınlara, hayvanlara ve çocuklara yönelik; son zamanlarda sapıklık derecesinde arttı ne yazık ki. Kimi töre, kimi tahrik, kimi de inanç der,  şiddetine haklılık payı çıkarmaya çalışır. Dayanağı ne olursa olsun bir canlının canını yakmanın hiçbir haklı yönü olamaz. Giden gitmiştir, ama suçu işleyip kalanlar çoğu zaman sözde kader kurbanı denilip bir süre sonra sokağa salınıp, yeni suçlar işlemesine engel olunamamıştır. Kadının sesli, sessiz çığlıkları çoğu zaman duvarların dışına çıkamamıştır. Çocukken başlıyoruz, baskıcı bir kimlikle yetiştirmeye, ayrımcılıklarla tanıştırarak teslimiyetçi yaşamaya. Erkek çocuk her zaman onu temsil edecek bir varis, kız çocuğu başka eve gidecek bir misafir. Namus da sadece kadınlara özgü gibi damgalanır. Onların; her davranışı, her sözü, her giyinişi, her şeyi karşısındakinin isteğine göre olması istenir. Dul kalan erkekle, dul kalan kadın bile aynı gözle bakılmaz. Dul kadının gezmesi yanlış, dul erkeğin gezmesi doğal… Erkek yeniden istediği gibi evlenir, ama kadın yeniden evlenmesi bile çoğu zaman eski eşi tarafından namusuna leke yaptığı gözüyle bakar. Böylesine çarpık, böylesine sapık düşünceler var, maalesef… Eşitlik, cinsiyet de olmasa da yaşantıda olmalı... Otobüste, plajda, parkta ya da başka yerde kadında istediği gibi giyinebilmeli, gezebilmeli insan olarak. Onların tercihlerine saygı duyulmalı. Kapalı kadına saygı gösteriliyorsa, açık giyinene de aynı saygı gösterilmeli, onun yaşam tercihi olarak kabul ederek. Erkek ve kadın, biri insan, diğeri hayvan değil. Hoş, sözde bazı kişiler mal olarak gören kendini bilmezlerde yok değil. Kadının giyiminde bile ayrımcı bakış açısıyla; kapalı kadın namuslu, açık giyinen kadın namussuz; böyle düşünen kör zihinli insanların aramızda olması ne acı. Batıda açık kıyafetle gezmek normalken, doğuya gidince aynı kadınlara kötü gözle bakmaya çalışmak ve baskıcı söz ve hareketlerle sindirmeye çalışmak ne acı… Kadın; annedir, eştir, kardeştir, kızıdır. Kadınlar yaratıcılığın özünü içinde taşıyan insandır. Yeri geldi mi cennetin ayaklarının altında olduğunu söyleyip överken, yeri gelip her türlü kötülüğün kaynağı olarak görüp cezalandırmak da yaşanan çelişkinin öteki yüzüdür. Onları susturmak, dövmek, sövmek, eve hapsetmek, kara çarşafın içine mahkûm etmek, öldürmek, özgürlüğü karşısındakinin iki dudağı arasında kalmak bu yüzyılda kabul edilebilir mi?  Kadın üzerindeki önyargılı, yoz düşünceler yok edilmediği sürece; şiddet ve ölüm tehlikesi bitmez. Öyleyse; ya bitirmek için mücadele edecekler ya da sessiz kalınarak yoz düşüncelerin beslenerek, kanser gibi yayılmasına göz yumup kendi kabuğunda yaşamaya mahkûm olacaklardır. Atatürk, kadının çağdaş medeniyetin bir parçası içinde yaşamasını istedi. Onun için her türlü desteği verdi. Onun için bir bakıma Atatürk’e düşman, kadına düşman zihniyetliler virüs gibi, kanser gibi ortalığa yayıldı. Onların korkusu; kadın aydınlanırsa, çocuklarını da aydınlatır. İşte toplumu cahil bırakmanın bir yolu da kadını karanlıkta bırakarak, çocuklarını da karanlıkta yaşar mantığı... Onun için aydınlanan kadın; çağdaşlaşır, sorar, sorgular. Özgürleşen düşünce teslimiyetçi olmaz. Şiddete tepki yapar, gerekirse hayatını ortaya koyar… Bilir ki; kadın aydınlandıkça, toplumun aydınlanması da hızlanır. Korkuları ondandır… Bazılarının içinde, nedir bu kadın düşmanlığı? Kadını mal olarak gören, alıp satan, ezen, insan yerine konmayıp memeli hayvan kategorisine koyan, hor gören, kendileri gibi yaşamasını çok gören: karanlık devirlerin çöp kırıntılarının hala var olması kabul edilebilir mi, hoş görülebilir mi? Kadına şiddeti, çocuğa şiddeti, kısaca insana şiddeti hoş görebilir miyiz? Susmak onaylamaktır, kabullenmektir. Kadına yapılan yanlışlara, şiddete DUR demek, HAYIR demek; İNSAN olmanın gereğidir.   Cengiz ÇETİK
Ekleme Tarihi: 12 Kasım 2022 - Cumartesi

KADIN, İNSAN DEĞİL Mİ?

Günümüz dünyasının içinde kadının etkisi o kadar büyük ki onun etkisini yok etmek için, dini inanç sömürüsünü de ekleyerek, akla hayale gelmedik yöntemler denenmektedir.  Ama kadınlar artık eskisi gibi her söylenene kolayca teslim olacak kadar zayıf değiller, ne kadar şiddet ve ölümle yüz yüze kalsalar da. Ama yine de hala; Afganistan'da, İran'da kadınların hayatları zindan, evlere hapis, sokaklara yasak, hala özgür değiller…

Erkekler  ne kadar insanca yaşama hakkına sahipse, kadınlarımızın da  o  kadar hakkıdır. İnsanca yaşama, düşünme, sorgulama hakkına sahip olmasına kim, hangi hakla set verebilir?

Kızlarımız, analarımız, kardeşlerimiz, eşlerimiz; onları asla bu dünyada yok sayamayız.

Dünyanın her yerinde bir şekilde şiddet yaşanıyor. Bu şiddet; kadınlara, hayvanlara ve çocuklara yönelik; son zamanlarda sapıklık derecesinde arttı ne yazık ki. Kimi töre, kimi tahrik, kimi de inanç der,  şiddetine haklılık payı çıkarmaya çalışır. Dayanağı ne olursa olsun bir canlının canını yakmanın hiçbir haklı yönü olamaz. Giden gitmiştir, ama suçu işleyip kalanlar çoğu zaman sözde kader kurbanı denilip bir süre sonra sokağa salınıp, yeni suçlar işlemesine engel olunamamıştır. Kadının sesli, sessiz çığlıkları çoğu zaman duvarların dışına çıkamamıştır. Çocukken başlıyoruz, baskıcı bir kimlikle yetiştirmeye, ayrımcılıklarla tanıştırarak teslimiyetçi yaşamaya. Erkek çocuk her zaman onu temsil edecek bir varis, kız çocuğu başka eve gidecek bir misafir. Namus da sadece kadınlara özgü gibi damgalanır. Onların; her davranışı, her sözü, her giyinişi, her şeyi karşısındakinin isteğine göre olması istenir. Dul kalan erkekle, dul kalan kadın bile aynı gözle bakılmaz. Dul kadının gezmesi yanlış, dul erkeğin gezmesi doğal… Erkek yeniden istediği gibi evlenir, ama kadın yeniden evlenmesi bile çoğu zaman eski eşi tarafından namusuna leke yaptığı gözüyle bakar. Böylesine çarpık, böylesine sapık düşünceler var, maalesef…

Eşitlik, cinsiyet de olmasa da yaşantıda olmalı... Otobüste, plajda, parkta ya da başka yerde kadında istediği gibi giyinebilmeli, gezebilmeli insan olarak. Onların tercihlerine saygı duyulmalı. Kapalı kadına saygı gösteriliyorsa, açık giyinene de aynı saygı gösterilmeli, onun yaşam tercihi olarak kabul ederek. Erkek ve kadın, biri insan, diğeri hayvan değil. Hoş, sözde bazı kişiler mal olarak gören kendini bilmezlerde yok değil. Kadının giyiminde bile ayrımcı bakış açısıyla; kapalı kadın namuslu, açık giyinen kadın namussuz; böyle düşünen kör zihinli insanların aramızda olması ne acı. Batıda açık kıyafetle gezmek normalken, doğuya gidince aynı kadınlara kötü gözle bakmaya çalışmak ve baskıcı söz ve hareketlerle sindirmeye çalışmak ne acı…

Kadın; annedir, eştir, kardeştir, kızıdır. Kadınlar yaratıcılığın özünü içinde taşıyan insandır. Yeri geldi mi cennetin ayaklarının altında olduğunu söyleyip överken, yeri gelip her türlü kötülüğün kaynağı olarak görüp cezalandırmak da yaşanan çelişkinin öteki yüzüdür. Onları susturmak, dövmek, sövmek, eve hapsetmek, kara çarşafın içine mahkûm etmek, öldürmek, özgürlüğü karşısındakinin iki dudağı arasında kalmak bu yüzyılda kabul edilebilir mi?  Kadın üzerindeki önyargılı, yoz düşünceler yok edilmediği sürece; şiddet ve ölüm tehlikesi bitmez. Öyleyse; ya bitirmek için mücadele edecekler ya da sessiz kalınarak yoz düşüncelerin beslenerek, kanser gibi yayılmasına göz yumup kendi kabuğunda yaşamaya mahkûm olacaklardır.

Atatürk, kadının çağdaş medeniyetin bir parçası içinde yaşamasını istedi. Onun için her türlü desteği verdi. Onun için bir bakıma Atatürk’e düşman, kadına düşman zihniyetliler virüs gibi, kanser gibi ortalığa yayıldı. Onların korkusu; kadın aydınlanırsa, çocuklarını da aydınlatır. İşte toplumu cahil bırakmanın bir yolu da kadını karanlıkta bırakarak, çocuklarını da karanlıkta yaşar mantığı... Onun için aydınlanan kadın; çağdaşlaşır, sorar, sorgular. Özgürleşen düşünce teslimiyetçi olmaz. Şiddete tepki yapar, gerekirse hayatını ortaya koyar… Bilir ki; kadın aydınlandıkça, toplumun aydınlanması da hızlanır. Korkuları ondandır…

Bazılarının içinde, nedir bu kadın düşmanlığı?

Kadını mal olarak gören, alıp satan, ezen, insan yerine konmayıp memeli hayvan kategorisine koyan, hor gören, kendileri gibi yaşamasını çok gören: karanlık devirlerin çöp kırıntılarının hala var olması kabul edilebilir mi, hoş görülebilir mi?

Kadına şiddeti, çocuğa şiddeti, kısaca insana şiddeti hoş görebilir miyiz?

Susmak onaylamaktır, kabullenmektir.

Kadına yapılan yanlışlara, şiddete DUR demek, HAYIR demek; İNSAN olmanın gereğidir.

 

Cengiz ÇETİK

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.