
İnsanlık tarihi boyunca en merak ettiğimiz konulardan birisi bu olmuştur: Evrende yalnız mıyız?
Bu soruya bilimsel olarak kesin bir cevap vermek şuan için çok zor.
Ama felsefi düşünceler eşiğinde bakarsak dünyamız uzayda belki de sadece bir toz tanesi kadar küçük ve değersiz bir yapı olarak gözükmektedir.
Bu durumda sandığımız kadar değerli olmadığımızı fark etmemizin yanı sıra devasa uzayda yaşam yalnızca bir toz tanesinden ibaret olabilir mi sorusunu akıllara getiriyor.
Elbette teoride bu ihtimal de olası (Evrende yalnız olabiliriz). Fakat bu kadar devasa sonsuz genişlemekte olan bir uzayda yalnızca toz tanesi üzerinde yaşayan toz tanesinden de küçük canlılar yalnız olabilir mi?
Bu soru ile birlikte insanlar yıllardır bir arayış içerisinde olup başka canlılar var olduğunu bu mantık çerçevesinde düşünmektedir.
Bu düşünce sanat eserlerini de oldukça etkilemiştir. Filmler, kitaplar bize yıllardır uzaylılar ile ilgili anlatılar sunmaktadır.
Daha kendi türü olan diğer insanlarla anlaşabilmeyi beceremeyen insanın başka bir bilinçli uygarlık bulma arzusu içinde olması bana asıl ironik gelen budur işte.
Başka gezegenlerde dünya dışı varlıklar olduğunu düşünelim peki ama sen daha kendi türünle iletişim kurmayı beceremiyorsun uzaylı varlıkla nasıl iletişim kurabilirsin sorusu geliyor benim aklıma.
Belkide onlar çoktan bize ulaştı, belki de gerçekten dünya dışı varlıklar var peki ama onlar bizim gibi aksi bir türle yaşamayı neden tercih etsinler ki?
Anlattıklarım çok ütopik geliyor şuanda farkındayım ama gerçek olan budur:
Başka bir bilinçli varlıkla temas etmeyi önce “insan” olmayı öğrendikten sonra yapmalıyız.
Dünya dışı yaşanılabilir bir gezegeni bulmadan önce dünyayı yaşanmaz hale getirmeyi bırakmalıyız.
Avatar filmini izleyenler şu ana kadar anlattıklarımı aslında daha iyi anladılar.
Yeni bir bilinçli uygarlık bulup da ne yapacağız ki onların da gezegenini yaşanmaz hale mi getireceğiz?
Berke ÖZSOY