Kemal KARAKUZEY  - Tarihçi, Yazar ve E. Albay
Köşe Yazarı
Kemal KARAKUZEY - Tarihçi, Yazar ve E. Albay
 

SEVR ANTLAŞMASI, ÖNEMİ, VATANA İHANET ÖRNEKLERİ (10 AĞUSTOS 1920)

1.  Genel konular. Değerli dostlarım ve yüreği insan sevgisi odaklı, Atatürk sevdalısı, ülkemin yurtsever insanları sizlere geçmişimizden ibretlik ve ders almamız gereken tarihi olaylardan biri olan “ Sevr Antlaşması “ (10 AĞUSTOS 1920)  hakkında bilgi vermek ve yurttaşlarımızın özellikle gençlerimizin bu Cumhuriyetin hangi koşullarda ve vatana ihanet eden insanların durumu hakkında aydınlatıcı bilgiler vermek istiyorum.      b. Özellikle bugünkü iktidarda bulunan bazı siyasi figürler, çıkarcı cemaat ve tarikat mensupları ile İktidar yandaşları tarafından dile getirilen “ Biz Osmanlı torunlarıyız ve geçmişimizle gurur duyuyoruz “ diyenlerin geçmişte neler yaptıkları, milli güç ve siyaset açısından acınacak hallerde oldukları hakkında bilgi vermemizde de yarar var. Bugün ne yazık ki, 102’nci yıl dönümünde ülkemizdeki torunlarının bugün ile ilgili bir paylaşım yaptığını görmüyoruz. Gerçekten bu önemli anlaşma, 600 yıl büyük bir imparatorluk yaşamış devleti son derece aşağılayıcı bir duruma düşürmüştür. Buradan ibretlik derecede sonuçlar çıkarmalıyız.      c.  Bu aşağılayıcı maddeler içeren antlaşmayla ilgili olarak yapılan değerlendirmelerde; adı Barış antlaşması olarak geçse de barışı sağlamayı bırakın Türk milletinin onurunu ve istiklalini kurtarmak için milli mücadelenin ne kadar haklı bir dava olduğunu ortaya koymuştur. Türk halkının bu haklı bağımsızlık savaşı, emperyalist ülkeler tarafından ezilen, sömürülen ve yok sayılan uluslara bağımsızlık için örnek bir mili mücadele olmasını sağlamıştır.   2.   Sevr Antlaşmasına ilişkin tarihsel gelişmeler.        a.  Bu antlaşmanın imzalanmasından önce, Birinci Dünya Savaşının galip devletleri, Ankara’da kurulan milli hükümeti ve onun milli iradesini ve siyasetini kabul etmedikleri gibi, kendilerince meşru hükümet saydıkları Padişah hükümetine karşı asi bir varlık gibi görüyorlar ve milli hükümeti yok etmek için gerek Yunanlılara, gerekse Padişah hükümetine her türlü maddi yardımı yapıyorlardı.        b. Ana hatları, 24 Nisan 1920’de Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla önceden kendi aralarında bir araya geldikleri San Remo Konferansında kararlaştırılan Sevr Barış Antlaşması, 11 Mayıs 1920’de Osmanlı Hükümetine verildi.        c.   Galip devletler tarafından son şekli verilerek davet edilen Osmanlı Murahhas heyetine tebliğ edilmiş olan Sevr Antlaşmasının kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere, Yunan Ordusu haksız yere İzmir’e çıkmasına rağmen, sadece bununla yetinmeyip 23 Haziran 1920’de Ege bölgesinde taarruza geçti.        ç.  Sevr Antlaşmasının hükümlerinin, Paris’e giden Osmanlı Devleti’nin heyet başkanı Tevfik Paşa’nın çok kötü, aşağılayıcı ve bir sömürge devletine yapılan muameleyle özdeş olduğunu belirtmesine rağmen, Vahdettin Başkanlığında toplanan Şura-yı Saltanat, 22 Temmuz 1920’de zayıf bir durumu, mahvedilmiş olmaya tercih ederek antlaşmanın kabul ve onanmasına kabul vermişti. Osmanlı heyeti üyeleri, Türk topraklarını parçalayan, Türklere bırakılan arazi üzerinde, milli şeref ve onurla bağdaşmayan, milli bağımsızlığı tanımayan bu antlaşmayı Sevr’de 10 Ağustos 1920’de imzalamışlardı.         d.   TBMM. , 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Sevr Antlaşmasını imzalayanların ve bunu onaylayan Şura-yı Saltanatta bulunanların vatan hainliği ile suçlanarak vatansız sayılmalarını kabul etti. Aynı zamanda TBMM. Hükümeti bu antlaşma ile kendini hiçbir şekilde bağlı görmediğini ve tanımadığını da ilan etti.          e.  10 Ağustos 1920’ de Osmanlı heyeti delegelerinden, Maarif Nazırı Bağdatlı Hadi Paşa, Şura-yı Devlet (Danıştay) Başkanı Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Reşat Halis beyler tarafından imzalanan antlaşma bir önsöz ve 433 maddeden oluşuyordu. Ekler, haritalar vb. diğer belgeler bunlara dâhil değildir. Bu antlaşmaya göre. Osmanlı İmparatorluğu parçalanıyor, Türk Milleti de özgür yaşama hakkından yoksun bırakılıyordu.     3.   Sevr Antlaşmasının son derece üzücü ve aşağılayıcı maddelerini sıralayacak olursak;        a.  İstanbul, Türkiye’nin tasarrufunda kalacak ve padişah isterse bu şehirde oturabilecekti. Fakat bu tasarruf mutlak değildi. Azınlıklara karşı sınırları tarif edilmemiş bir baskı, müttefik devletleri başka kararlar almaya ve Türkiye’yi bu kararlara itirazsız baş eğmeye zorunlu kılıyordu. (madde.36)        b. Edirne ve Trakya şehirleri dolayısıyla Trakya toprakları tamamen Yunanistan’a veriliyordu. Yunan sınırları Karadeniz kıyısında Podima’dan, Marmara kıyısında Kalikratya’ya (Büyükçekmece’den az ileride) uzanıyordu. ( madde.27)        c.   Boğazlar idaresi, müttefikler kontrolüne giriyor ve boğazlarda Türk hakimiyeti kısıtlanıyordu. (madde. 37-61)        ç.   Fırat’ın doğusunda ve kurulacak Ermenistan’ın güneyinde bir Kürdistan muhtariyeti meydana getiriliyordu. (madde.62)        d.İzmir ve Hinterland’ı ( Ayvalık’tan Ödemiş, Menderes’e kadar ) Yunanlılara veriliyordu.(madde. 62-83)        e.Yunanistan’ın hukuk ve imtiyazı için Yunan hâkimiyetini garanti edici ayrıca hükümler konuyordu. (madde.84-87)        f. Türk topraklarında kurulan Ermeni müstakil devleti, Kafkas Ermenistan bölgesini de içine alacaktı. Bu Ermeni Devletine Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri tamamen ve yerine göre kısmen veriliyordu. (madde. 88-93)        g. Bundan başka, geri kalan Türk topraklarında gayet geniş yabancı nüfuz ve imtiyaz bölgeleri tanınıyordu. Öyle ki, örneğin İtalyan bölgesi, Ege, Yunan toprakları dışında Ege Denizi ve Akdeniz kıyılarından ta Bursa, Kütahya, Kayseri’ye kadar yayılan bütün araziyi içine alıyordu. Fransız nüfuz bölgesi Çukurova ve Diyarbakır dâhil olmak üzere Sivas’a kadar uzanıyordu. İngilizler Irak ve El- cezire havalisiyle yetiniyordu. Ankara etrafındaki bozkırlarda bir bağımsız Türkiye tanınıyordu. Pontus bölgesine bağımsızlık tanınmamış, fakat antlaşmanın azınlıklar hakları denilen ahkâmıyla ve anlaşıldığına göre, orası için bir geçiş devresi tanınmıştı.        h.Türkiye’nin asker, donanma, hava gücü alanında kudreti yok denecek dereceye indiriliyordu.   4.   Sonuç olarak, Sevr Antlaşmasının imzalanması ile birlikte yapılan değerlendirmelerde; Sevr Antlaşmasından sonra, Fransa, İngiltere ve İtalya, Osmanlı İmparatorluğuna bırakılan toprak parçası üzerinde ayrı ayrı nüfuz bölgelerine ayırmayı öngören bir de antlaşma yapmışlardı. Gerçi Sevr antlaşması ölü doğmuş bir antlaşmadır.  Çünkü artık bir İstanbul hükümeti yoktur. Padişah artık bir gölge bile değildir. Düşmanlardan insaf, ilgi ve şefkat beklemek boştur. Bu antlaşma baştanbaşa hatadır ve haksızlıktır. Milletin hak ve bağımsızlığı, demek ki ancak milletin mücadelesi kurtaracaktır. Bernard Lewis’e göre, “ Sevr Antlaşması pek insafsızdı ve Türkiye’yi, en zengin illerini işgal eden devletlerin ve ulusların insafına alarak yaşayabilecek, çaresiz, kötürüm ve gölge bir devlet haline bırakacaktı.  Yenilmiş Almanya’ya dayatılandan daha çok daha ağırdı ve Türkiye’de bir ulusal yas günüyle karşılandı.“  Sevr Barış Antlaşmasının Osmanlı Hükümeti tarafından imzası, Anadolu’da milli mücadele azmini kuvvetlendirmiş, o günlerde Mustafa Kemal Paşa’nın ifade ettiği üzere,“ İdamımıza hükmeden düşmanlarımıza karşı daha azimkarane ve daha kuvvetli mukavemet çareleri düşünmek “ gerektir demiştir.  Bu antlaşma Türk halkı ve özellikle aydınları arasında bir endişe, bitkinlik, ümitsizlik ve teslimiyet ruhu yaratacak, bunun tersine olarak direnme gücünü kamçıladı. Anadolu’da yürüyen milli mücadele’ yi ve Mustafa Kemal cephesini besledi. Bugün Türklüğü ayaklar altına aldık diyen iktidar yöneticilerinin yaklaşık bir asır önce gerçekleşen bu gelişmelerin aynen günümüzde yaşanması, Mehmet Akif Ersoy’un “ Tarihten ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi? Sözleriyle ne kadar uyuşuyor değil mi? Antlaşmayı imzaya giden heyetin üyeleri ile padişah arasında yaşanan ilişkinin, günümüzde halen bu iktidarın dış siyasette yaptıkları olumsuz uygulamalar birbiriyle benzerlikler göstermektedir. Örneğin Yunanistan’ın Ege’de 18 ada, adacık ve kayalıkları işgal etmesine ve adaları Lozan Antlaşmasına aykırı bir şekilde silahlandırmasına, daha yakın zamanda yapılan NATO anlaşmalarında onurumuzu kıracak şekilde uygulamalar yapılması ve en önemlisi ülkelerin liderleri ile yapılan görüşmelerde özel tercüman bulundurması ve yapılan görüşmeleri dış işleri gelenek ve göreneklerine aykırı bir şekilde tutanak tutturulmaması kafalarda büyük sorulara neden olmaktadır.   Tarihçi, Yazar ve E. Albay Kemal KARAKUZEY       Kaynakça: 1. Türk İnkılap Tarihi Prof. Dr. Hamza Eroğlu 2. Tek Adam 2’nci Cilt Şevket Süreyya Aydemir 3. Bu vatan böyle kurtuldu. Erol Mütercimler
Ekleme Tarihi: 11 Ağustos 2022 - Perşembe

SEVR ANTLAŞMASI, ÖNEMİ, VATANA İHANET ÖRNEKLERİ (10 AĞUSTOS 1920)

1.  Genel konular.

  1. Değerli dostlarım ve yüreği insan sevgisi odaklı, Atatürk sevdalısı, ülkemin yurtsever insanları

sizlere geçmişimizden ibretlik ve ders almamız gereken tarihi olaylardan biri olan “ Sevr Antlaşması “ (10 AĞUSTOS 1920)  hakkında bilgi vermek ve yurttaşlarımızın özellikle gençlerimizin bu Cumhuriyetin hangi koşullarda ve vatana ihanet eden insanların durumu hakkında aydınlatıcı bilgiler vermek istiyorum.

     b. Özellikle bugünkü iktidarda bulunan bazı siyasi figürler, çıkarcı cemaat ve tarikat mensupları ile İktidar yandaşları tarafından dile getirilen “ Biz Osmanlı torunlarıyız ve geçmişimizle gurur duyuyoruz “ diyenlerin geçmişte neler yaptıkları, milli güç ve siyaset açısından acınacak hallerde oldukları hakkında bilgi vermemizde de yarar var. Bugün ne yazık ki, 102’nci yıl dönümünde ülkemizdeki torunlarının bugün ile ilgili bir paylaşım yaptığını görmüyoruz. Gerçekten bu önemli anlaşma, 600 yıl büyük bir imparatorluk yaşamış devleti son derece aşağılayıcı bir duruma düşürmüştür. Buradan ibretlik derecede sonuçlar çıkarmalıyız.

     c.  Bu aşağılayıcı maddeler içeren antlaşmayla ilgili olarak yapılan değerlendirmelerde; adı Barış antlaşması olarak geçse de barışı sağlamayı bırakın Türk milletinin onurunu ve istiklalini kurtarmak için milli mücadelenin ne kadar haklı bir dava olduğunu ortaya koymuştur. Türk halkının bu haklı bağımsızlık savaşı, emperyalist ülkeler tarafından ezilen, sömürülen ve yok sayılan uluslara bağımsızlık için örnek bir mili mücadele olmasını sağlamıştır.

 

2.   Sevr Antlaşmasına ilişkin tarihsel gelişmeler.

       a.  Bu antlaşmanın imzalanmasından önce, Birinci Dünya Savaşının galip devletleri, Ankara’da kurulan milli hükümeti ve onun milli iradesini ve siyasetini kabul etmedikleri gibi, kendilerince meşru hükümet saydıkları Padişah hükümetine karşı asi bir varlık gibi görüyorlar ve milli hükümeti yok etmek için gerek Yunanlılara, gerekse Padişah hükümetine her türlü maddi yardımı yapıyorlardı.

       b. Ana hatları, 24 Nisan 1920’de Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla önceden kendi aralarında bir araya geldikleri San Remo Konferansında kararlaştırılan Sevr Barış Antlaşması, 11 Mayıs 1920’de Osmanlı Hükümetine verildi.

       c.   Galip devletler tarafından son şekli verilerek davet edilen Osmanlı Murahhas heyetine tebliğ edilmiş olan Sevr Antlaşmasının kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere, Yunan Ordusu haksız yere İzmir’e çıkmasına rağmen, sadece bununla yetinmeyip 23 Haziran 1920’de Ege bölgesinde taarruza geçti.

       ç.  Sevr Antlaşmasının hükümlerinin, Paris’e giden Osmanlı Devleti’nin heyet başkanı Tevfik Paşa’nın çok kötü, aşağılayıcı ve bir sömürge devletine yapılan muameleyle özdeş olduğunu belirtmesine rağmen, Vahdettin Başkanlığında toplanan Şura-yı Saltanat, 22 Temmuz 1920’de zayıf bir durumu, mahvedilmiş olmaya tercih ederek antlaşmanın kabul ve onanmasına kabul vermişti. Osmanlı heyeti üyeleri, Türk topraklarını parçalayan, Türklere bırakılan arazi üzerinde, milli şeref ve onurla bağdaşmayan, milli bağımsızlığı tanımayan bu antlaşmayı Sevr’de 10 Ağustos 1920’de imzalamışlardı.

        d.   TBMM. , 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Sevr Antlaşmasını imzalayanların ve bunu onaylayan Şura-yı Saltanatta bulunanların vatan hainliği ile suçlanarak vatansız sayılmalarını kabul etti. Aynı zamanda TBMM. Hükümeti bu antlaşma ile kendini hiçbir şekilde bağlı görmediğini ve tanımadığını da ilan etti.

         e.  10 Ağustos 1920’ de Osmanlı heyeti delegelerinden, Maarif Nazırı Bağdatlı Hadi Paşa, Şura-yı Devlet (Danıştay) Başkanı Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Reşat Halis beyler tarafından imzalanan antlaşma bir önsöz ve 433 maddeden oluşuyordu. Ekler, haritalar vb. diğer belgeler bunlara dâhil değildir. Bu antlaşmaya göre. Osmanlı İmparatorluğu parçalanıyor, Türk Milleti de özgür yaşama hakkından yoksun bırakılıyordu.  

 

3.   Sevr Antlaşmasının son derece üzücü ve aşağılayıcı maddelerini sıralayacak olursak;

       a.  İstanbul, Türkiye’nin tasarrufunda kalacak ve padişah isterse bu şehirde oturabilecekti. Fakat bu tasarruf mutlak değildi. Azınlıklara karşı sınırları tarif edilmemiş bir baskı, müttefik devletleri başka kararlar almaya ve Türkiye’yi bu kararlara itirazsız baş eğmeye zorunlu kılıyordu. (madde.36)

       b. Edirne ve Trakya şehirleri dolayısıyla Trakya toprakları tamamen Yunanistan’a veriliyordu. Yunan sınırları Karadeniz kıyısında Podima’dan, Marmara kıyısında Kalikratya’ya (Büyükçekmece’den az ileride) uzanıyordu. ( madde.27)

       c.   Boğazlar idaresi, müttefikler kontrolüne giriyor ve boğazlarda Türk hakimiyeti kısıtlanıyordu. (madde. 37-61)

       ç.   Fırat’ın doğusunda ve kurulacak Ermenistan’ın güneyinde bir Kürdistan muhtariyeti meydana getiriliyordu. (madde.62)

       d.İzmir ve Hinterland’ı ( Ayvalık’tan Ödemiş, Menderes’e kadar ) Yunanlılara veriliyordu.(madde. 62-83)

       e.Yunanistan’ın hukuk ve imtiyazı için Yunan hâkimiyetini garanti edici ayrıca hükümler konuyordu. (madde.84-87)

       f. Türk topraklarında kurulan Ermeni müstakil devleti, Kafkas Ermenistan bölgesini de içine alacaktı. Bu Ermeni Devletine Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri tamamen ve yerine göre kısmen veriliyordu. (madde. 88-93)

       g. Bundan başka, geri kalan Türk topraklarında gayet geniş yabancı nüfuz ve imtiyaz bölgeleri tanınıyordu. Öyle ki, örneğin İtalyan bölgesi, Ege, Yunan toprakları dışında Ege Denizi ve Akdeniz kıyılarından ta Bursa, Kütahya, Kayseri’ye kadar yayılan bütün araziyi içine alıyordu. Fransız nüfuz bölgesi Çukurova ve Diyarbakır dâhil olmak üzere Sivas’a kadar uzanıyordu. İngilizler Irak ve El- cezire havalisiyle yetiniyordu. Ankara etrafındaki bozkırlarda bir bağımsız Türkiye tanınıyordu. Pontus bölgesine bağımsızlık tanınmamış, fakat antlaşmanın azınlıklar hakları denilen ahkâmıyla ve anlaşıldığına göre, orası için bir geçiş devresi tanınmıştı.

       h.Türkiye’nin asker, donanma, hava gücü alanında kudreti yok denecek dereceye indiriliyordu.

 

4.   Sonuç olarak, Sevr Antlaşmasının imzalanması ile birlikte yapılan değerlendirmelerde;

  1. Sevr Antlaşmasından sonra, Fransa, İngiltere ve İtalya, Osmanlı İmparatorluğuna bırakılan toprak parçası üzerinde ayrı ayrı nüfuz bölgelerine ayırmayı öngören bir de antlaşma yapmışlardı. Gerçi Sevr antlaşması ölü doğmuş bir antlaşmadır.  Çünkü artık bir İstanbul hükümeti yoktur. Padişah artık bir gölge bile değildir. Düşmanlardan insaf, ilgi ve şefkat beklemek boştur. Bu antlaşma baştanbaşa hatadır ve haksızlıktır. Milletin hak ve bağımsızlığı, demek ki ancak milletin mücadelesi kurtaracaktır.
  2. Bernard Lewis’e göre, “ Sevr Antlaşması pek insafsızdı ve Türkiye’yi, en zengin illerini işgal eden devletlerin ve ulusların insafına alarak yaşayabilecek, çaresiz, kötürüm ve gölge bir devlet haline bırakacaktı.  Yenilmiş Almanya’ya dayatılandan daha çok daha ağırdı ve Türkiye’de bir ulusal yas günüyle karşılandı.“
  3.  Sevr Barış Antlaşmasının Osmanlı Hükümeti tarafından imzası, Anadolu’da milli mücadele azmini kuvvetlendirmiş, o günlerde Mustafa Kemal Paşa’nın ifade ettiği üzere,“ İdamımıza hükmeden düşmanlarımıza karşı daha azimkarane ve daha kuvvetli mukavemet çareleri düşünmek “ gerektir demiştir.  Bu antlaşma Türk halkı ve özellikle aydınları arasında bir endişe, bitkinlik, ümitsizlik ve teslimiyet ruhu yaratacak, bunun tersine olarak direnme gücünü kamçıladı. Anadolu’da yürüyen milli mücadele’ yi ve Mustafa Kemal cephesini besledi.
  4. Bugün Türklüğü ayaklar altına aldık diyen iktidar yöneticilerinin yaklaşık bir asır önce gerçekleşen bu gelişmelerin aynen günümüzde yaşanması, Mehmet Akif Ersoy’un “ Tarihten ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi? Sözleriyle ne kadar uyuşuyor değil mi?
  5. Antlaşmayı imzaya giden heyetin üyeleri ile padişah arasında yaşanan ilişkinin, günümüzde halen bu iktidarın dış siyasette yaptıkları olumsuz uygulamalar birbiriyle benzerlikler göstermektedir. Örneğin Yunanistan’ın Ege’de 18 ada, adacık ve kayalıkları işgal etmesine ve adaları Lozan Antlaşmasına aykırı bir şekilde silahlandırmasına, daha yakın zamanda yapılan NATO anlaşmalarında onurumuzu kıracak şekilde uygulamalar yapılması ve en önemlisi ülkelerin liderleri ile yapılan görüşmelerde özel tercüman bulundurması ve yapılan görüşmeleri dış işleri gelenek ve göreneklerine aykırı bir şekilde tutanak tutturulmaması kafalarda büyük sorulara neden olmaktadır.

 

Tarihçi, Yazar ve E. Albay Kemal KARAKUZEY

 

 

 

Kaynakça:

1. Türk İnkılap Tarihi Prof. Dr. Hamza Eroğlu

2. Tek Adam 2’nci Cilt Şevket Süreyya Aydemir

3. Bu vatan böyle kurtuldu. Erol Mütercimler

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.