Mesut KARAKOYUNLU - Emekli Öğretmen
Köşe Yazarı
Mesut KARAKOYUNLU - Emekli Öğretmen
 

İSTANBUL’DA YEŞİLİN DÜŞMEK ÜZERİ OLAN SON KALELERİ…

(İstanbul Hikâyeleri) Kameram elimde... Oğlumun öğretmen olarak çalıştığı Beykoz’da sahil boyu yürüyorum. İstanbul’da Beykoz sırtları, doğallığını ve güzelliğini bir şekilde bugüne kadar korumuş ender yerlerden biri olarak gözüme çarpıyor.  Bu doğal güzellikleri fotoğraflarken Beykoz Şişecam’dan emekli, 70’lı yaşlarda,  güler yüzlü, konuşkan, bildiklerini paylaşmak isteyen bir vatandaşla tanıştım. Rıhtımda bir çay bahçesine oturup, başladık söyleşiye.  Beykoz’un bugüne kadar bakir kalmasının nedeni ve geleceği ile ilgili düşüncelerini sordum.  Böyle bir soruyu bekliyormuş gibi memnun başladı anlatmaya;  “Beykoz’da arazi mülkiyeti, Hazine ve 2B karakterli olmasaydı, vahşi betonlaşmanın dışında kalması mümkün müydü” diye bir soru ile başladı konuşmasına ve devam etti, “Yıllar önce yeni yeni açılan fabrikalar nedeniyle nüfus arttıkça, burada konut ihtiyacı şartları zorlamaya başladı. Beykoz sınırları içinde imarlı ve şahıslara ait arsa yok denecek kadar az… Ne yapsın vatandaş…   Devlete ait arazilerden yer açarak veya açılmış yerleri satın alarak başını sokacak gecekondu evler yapmaya başladı. Gecekondu yasal olmasa da çevreye tahribatı fazla olan bir yapılaşma değil.  Hatta evlerin çevresine dikilen meyve ağaçlarıyla yok ettiği yeşilliği, yeniden üreten bir yapılaşma. Ben diyorum ki, yoğun betonlaşmanın yanında masumiyeti olan, kaçak ama zorunlu bir iskân. Rıhtımdan gördüğün sırtlar bunun kanıtı değil mi?  Üzüntüm; bu yeşili, bu güzelliği bir avuç insanı zengin etmek için yakın gelecekte yok edeceğiz. ‘Bu nasıl olacak’ diye sorduğumda konuya hakim bir yüz ifadesiyle başladı konuşmaya; “3.Boğaz köprüsü Beykoz Sarıyer bağlantı yollarının çevresindeki arazi satışları köprü temeli atılmadan, 2010 yılından itibaren katlanarak arttı.  Buna paralel olarak AKP hükümeti 2B arazilerini satışa çıkardı. Arazi satışlarındaki bu görülmemiş hareketlilik,  Beykoz’dan Sarıyer’e ve Kuzey Ormanlarını da içine alan bir alanda yeni bir ranta dayalı talanın habercisi gibiydi. Yerleri ucuza kapatanlar biliyor ki, köprüyle birlikte bu güzergâh çevresindeki araziler iskâna açılacak, bire bin paralar kazanılacak, İstanbul’da yeşilin düşmek üzere olan son kaleleri böylece betonlaşacak, kamunun rantı özel kişilerin cebine akacak. Oh ne güzel! Köprü bahane arazi rantı şahane... “Aman efendim, 3. Köprü İstanbul’un ulaşımını rahatlatacakmış...  Onu benim külahıma anlatsınlar. Hangi boğaz köprüsü İstanbul’da ulaşıma çözüm oldu ki... Bu olsun! “ Beykozlu vatandaşın anlattıkları ve serzenişi, Türkiye’de halkın ihtiyacıymış gibi gösterilip, bazı kişileri zengin etmek için yapılan çalışmaları;   öyle etkili, kısa ve öz hikâye ediyordu ki... Anlamamak için ya aptal olmak gerekir ya da çıkarcı. Sohbeti bitirip, Rıhtım durağında otobüse bindim, Kadıköy istikametine gidiyorum. Bu toplum, insanları kandırıp aptal yerine koyanlardan nasıl kurtulur diye düşünürken, aklıma gelen şu oldu: “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyenlere…   “senin paranı,  senin doğanı, senin güzelliklerini, senin çocuklarının geleceğini çalmak için çalışıyorlar, çünkü hırsız seni düşünse hırsız olmaz” farkındalığı bilince dönüşünceye kadar bu hırsızlık,  talan ve yağma devam edecek gibi görünüyor.                                                                                                   Mesut Karakoyunlu                                                                                     (Ağustos 2015)
Ekleme Tarihi: 14 Ağustos 2021 - Cumartesi

İSTANBUL’DA YEŞİLİN DÜŞMEK ÜZERİ OLAN SON KALELERİ…

(İstanbul Hikâyeleri)

Kameram elimde... Oğlumun öğretmen olarak çalıştığı Beykoz’da sahil boyu yürüyorum. İstanbul’da Beykoz sırtları, doğallığını ve güzelliğini bir şekilde bugüne kadar korumuş ender yerlerden biri olarak gözüme çarpıyor. 

Bu doğal güzellikleri fotoğraflarken Beykoz Şişecam’dan emekli, 70’lı yaşlarda,  güler yüzlü, konuşkan, bildiklerini paylaşmak isteyen bir vatandaşla tanıştım. Rıhtımda bir çay bahçesine oturup, başladık söyleşiye.  Beykoz’un bugüne kadar bakir kalmasının nedeni ve geleceği ile ilgili düşüncelerini sordum. 

Böyle bir soruyu bekliyormuş gibi memnun başladı anlatmaya;

 “Beykoz’da arazi mülkiyeti, Hazine ve 2B karakterli olmasaydı, vahşi betonlaşmanın dışında kalması mümkün müydü” diye bir soru ile başladı konuşmasına ve devam etti, “Yıllar önce yeni yeni açılan fabrikalar nedeniyle nüfus arttıkça, burada konut ihtiyacı şartları zorlamaya başladı. Beykoz sınırları içinde imarlı ve şahıslara ait arsa yok denecek kadar az… Ne yapsın vatandaş…   Devlete ait arazilerden yer açarak veya açılmış yerleri satın alarak başını sokacak gecekondu evler yapmaya başladı.

Gecekondu yasal olmasa da çevreye tahribatı fazla olan bir yapılaşma değil.  Hatta evlerin çevresine dikilen meyve ağaçlarıyla yok ettiği yeşilliği, yeniden üreten bir yapılaşma. Ben diyorum ki, yoğun betonlaşmanın yanında masumiyeti olan, kaçak ama zorunlu bir iskân. Rıhtımdan gördüğün sırtlar bunun kanıtı değil mi?  Üzüntüm; bu yeşili, bu güzelliği bir avuç insanı zengin etmek için yakın gelecekte yok edeceğiz.

‘Bu nasıl olacak’ diye sorduğumda konuya hakim bir yüz ifadesiyle başladı konuşmaya;

“3.Boğaz köprüsü Beykoz Sarıyer bağlantı yollarının çevresindeki arazi satışları köprü temeli atılmadan, 2010 yılından itibaren katlanarak arttı.  Buna paralel olarak AKP hükümeti 2B arazilerini satışa çıkardı. Arazi satışlarındaki bu görülmemiş hareketlilik,  Beykoz’dan Sarıyer’e ve Kuzey Ormanlarını da içine alan bir alanda yeni bir ranta dayalı talanın habercisi gibiydi. Yerleri ucuza kapatanlar biliyor ki, köprüyle birlikte bu güzergâh çevresindeki araziler iskâna açılacak, bire bin paralar kazanılacak, İstanbul’da yeşilin düşmek üzere olan son kaleleri böylece betonlaşacak, kamunun rantı özel kişilerin cebine akacak. Oh ne güzel! Köprü bahane arazi rantı şahane...

“Aman efendim, 3. Köprü İstanbul’un ulaşımını rahatlatacakmış...  Onu benim külahıma anlatsınlar. Hangi boğaz köprüsü İstanbul’da ulaşıma çözüm oldu ki... Bu olsun! “

Beykozlu vatandaşın anlattıkları ve serzenişi, Türkiye’de halkın ihtiyacıymış gibi gösterilip, bazı kişileri zengin etmek için yapılan çalışmaları;   öyle etkili, kısa ve öz hikâye ediyordu ki... Anlamamak için ya aptal olmak gerekir ya da çıkarcı.

Sohbeti bitirip, Rıhtım durağında otobüse bindim, Kadıköy istikametine gidiyorum. Bu toplum, insanları kandırıp aptal yerine koyanlardan nasıl kurtulur diye düşünürken, aklıma gelen şu oldu:

“Çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyenlere…   “senin paranı,  senin doğanı, senin güzelliklerini, senin çocuklarının geleceğini çalmak için çalışıyorlar, çünkü hırsız seni düşünse hırsız olmaz” farkındalığı bilince dönüşünceye kadar bu hırsızlık,  talan ve yağma devam edecek gibi görünüyor.

 

                                                                                                Mesut Karakoyunlu                                                                                    

(Ağustos 2015)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.